Kemal Derviş’le dobra dobra... Derviş’e göre "Olası bir ABD müdahalesi Ramazan’dan hemen sonra gerçekleşir. 2003 turizm sezonu büyük yara alır. İstanbul dışında turizm adeta durur. İhracatta birkaç milyar dolarlık düşme olur. Türkiye, toplam 8 milyar dolar dolaylarında bir kayıpla karşı karşıya bulur kendini. O halde ABD ve bu harekât yandaşları Türkiye’ye 8 milyar katkıda bulunmalı.
Yoksa...
Ekonomik program yürüyemez. Çünkü, böyle bir açık öngörülerek hazırlanmış değil."
Ya Kuzey Irak’ta Kürt devleti oluşumu halinde müdahale zorunluğu?
O zaman ekonomi çok daha fazla sıkıntıya girer. Üstelik, Irak’a olası ABD müdahalesi en fazla 6 ay sürecek gibi görünmekte.
Oysa Kuzey Irak’a Türkiye’nin askeri müdahalesinin süresi belirsiz.
Uzun da sürebilir.
Derviş, "4 Kasım’da sandıktan güçlü ve içte - dışta güven veren iktidar çıkarsa, bu kötü olasılıkları bile göğüsleyebilecek pazarlık gücümüzün olacağını" söylüyor. Tabii burada mesajı "tek başına bir CHP hükümeti."
Derviş’le aynı masanın etrafında, açık yürekle bir söyleşiydi bu. 38 yıllık arkadaşım Mustafa Özkan’ın her 3 Ekim’de verdiği davetlerden biriydi. Baykal da konuktu. Çoğu her yıl bir araya gelen dostlarlaydık.
Derviş gene "siyasi belirsizlik değil, siyasi istikrar" söylemini vurguluyordu.
Sordum: "Daha ortada seçim lafı hiç yokken siyasi belirsizlikten söz etmeye başladınız... Neden?"
İlginç bir cevap geldi:
"Hüsamettin Özkan hükümet işlerini götüren koordinatördü. Sayın Ecevit’in rahatsızlığı sırasında dışarıya o zaman pek yansımadı ama Hüsamettin Bey’le birbirlerinden kopmuşlardı. Hüsamettin Bey devre dışı kalınca işler durmuştu."
Peki...
CHP ile bütünleşme arayışları sürerken Cem’in dışında Hüsamettin Özkan’a, Deniz Baykal’ın bir itirazı var mıydı?
"Hayır... Yoktu. Bu bütünleşme için Deniz Bey güzel formüller bile düşünmüştü" cevabını verdi.
"CHP’yi seçerken, Cem’i kırdı mı" kaygısıyla Derviş çok üzülmüş. "Keşke Cem’le olsaydı" diyor... Bu söylemin satır aralarında yakın gelecek için böyle bir umudu - az da olsa - sezer gibi oldum.
Aynı gece Deniz Baykal’dan da o izlenimi aldım.
Bazen "ne olur" gerçeğinin katı çerçevesinden kurtularak "ne olmalı" akıl coğrafyasına geçmekte fayda vardır.
Örneğin...
Cem, bir süre sonra "solda oyları bölmeyecek" bir tavrı açıklasa, hem Türkiye’ye hem kendi kariyerine çok değerli bir katkı yapmış olmaz mı?
Ecevit de öyle... Gerçekten "tarihi" olabilecek kararı alabilse.
Kimseye yol göstermek, siyaset mühendisliğine kalkışmak gibi bir amacım yok ama AKP’nin yüzde 30 dolaylarında oyla tek başına iktidar olabileceği demokraside spastik doğum olasılığı kaygılarını paylaşıyorum. Daha sağlıklı ve "yönetebilir demokrasi" için bütünleşme sağduyusu gösterilmeli.
Derviş bu bütünleşmeyi sağlamak için bir ara "politikadan çekilebileceği" mesajını bile vermiş.
Olmamış.
Ama kamuoyu bunu belki 3 Kasım öncesi başarabilir.
Siyaset kulislerinden topluma dalga dalga yansıyan bir söylenti:
"Derviş de harcanır mı?"
Baykal’ı hiç o havada görmedim. Özgüvenli... Derviş’le de omuz omuza.
Örneğin...
"Kemal Derviş’le çift santrfor oynuyoruz" diyor. Bu söylem "hem birlikteyiz" mesajını vermekte... Hem de "kendisiyle aynı konumda tutma" inceliği var.
Derviş de sık sık "Deniz Baykal’ın çok yerinde, çok iyi düşündüğü" gibi söylemlerde bulunuyor.
Peki Derviş iç politikaya ısındı mı?
"Avrupa medyasından kampanya gezilerini izleme önerileri geliyor. Şu kurbanları nasıl göstereceğiz? En son bir boğa kesiyorlardı ki dayanamadık. Deniz Bey’le ikimiz de adeta camdan fırlayarak engelledik" diyor.
Ya demokrasiyi de kurban etmemek!