Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

1980’li yıllardan bu yana yaklaşık 30 yıldır “ABD, Küresel Musevi Lobisi ve İsrail” konularında nabız atışlarını sağlıklı yansıtan bir dostumla “ufuk turu” yaptık.
Türkiye’nin, Avrupa ve Amerika’da krizli dönemlerini aşmakta katkıları olmuştur...
Hiçbir karşılık beklemez...
Türkiye/ABD ilişkilerinin “buzul” altında kaldığı “silah ambargosunun kaldırılmasını” örnek olarak gösterebilirim.
Hangi parti, hangi görüş iktidarda olursa olsun ayrım yapmaz, Türkiye için “sessiz, derinden ve etkili” olarak devreye girer.
Bazı başbakanların masalarının üzerinde onun, ABD ya da “Avrupa’nın üç atlısı” Fransa, İngiltere, Almanya’da yaptığı üst düzey görüşmelerden raporlarını görmüştüm.
Aşağıda son izlenimlerini sunuyorum:

Haberin Devamı

WASHİNGTON’DAN TÜRKİYE GÖRÜNTÜLERİ
Washington, sadece Beyaz Saray ile Dışişleri ve Savunma Bakanları, CIA demek değil.
Musevi Lobisi ve iktidara yakın “düşünce” kuruluşları da bu çerçevenin içindedir.
İşte oradan Türkiye görüntüsü:
AKP iktidarı için tedirginlik yok değil.
Özellikle, “İsrail ile gerginlik, Hamas ve İran’la yakınlaşma” rahatsızlık üretmekte.
Ancak...
“AKP’nin alternatifi olmadığı, yakın gelecekte de olamayacağı” kanısı var.
Türkiye, vazgeçilmez olduğuna göre, yürüyüş AKP ile sürecek.
İnişli-çıkışlı da olsa, bu eşleşme, gerçekçi...

Musevi Lobisi’nin gazı
Buna karşılık ABD’deki Musevi Lobisi Davos’tan bu yana, Hamas, İran, Mavi Marmara gazları ile şişkin.
Ama...
Musevi Lobisi de bu “hazım zorluğuna” rağmen “köprülerin atılmasının yanlış olacağına” ikna edilmekte.
Amerika’daki “Rum Lobisi’yle” Türkiye’ye karşı bir dayanışmaya girmedi.
Aslında...
İsrail, Musevi Lobisi, Yunanistan’a ve Amerika’daki Rum Lobisi’ne sıcak değildir.
İsrail kurulduğu zaman, Türkiye bu yeni devleti ilk tanıyan ülkelerden biriydi.
Oysa...
Yunanistan “İsrail devletini resmen tanımak” için yıllarca bekledi.
Bu unutulmuyor.
Torunlara nesilden nesile aktarılan anılar da farklı.
Amerika’daki Rumlar, çocuklarına ve torunlarına Anadolu’dan, Trakya’dan sürgün acılarını anlatırlar.
Museviler ise, “Türklerin, onlara İspanya’dan kovuldukları yıllardan itibaren Osmanlı’nın kucak açtığını, Nazilerden kaçan Alman bilim adamlarına Türkiye üniversitelerinde kürsüler verildiğini, Türkiye’deki Yahudilerin eşit ve güven içinde yaşadıklarını” hoş bir nostalji tadında dile getirirler.
Musevi Lobisi’nde kırgınlık olmadığı söylenemez ama yara taze olsa da derin değil.

İsrail gözüyle AKP
ABD’deki çok güçlü Musevi Lobisi’yle, Washington üzerinde etki gücü olan İsrail’den Türkiye görüntülerine gelince...
Hükümette “tek görüş” egemen değil.
Radikal sağ “hükümet ortakları” Türkiye’ye karşı sert.
Ancak...
Başta Cumhurbaşkanı Simon Perez olmak üzere “sağduyulu” odaklar, Başbakan Erdoğan’ın Davos çıkışıyla estirmeye başladığı ters rüzgârları “geçici” görüyor,“iç politikanın seçim yatırımı” olarak yorumluyor.
Elbette...
Haziran 2011 genel seçimlerinden sonra, her şeyin eskisine dönüşeceği gibi bir beklenti yok fakat krizin daha fazla derinleşmeyeceği kanısı var.
“Onarım” süreci hemen gelmez.
Genel seçimlerden sonra, büyük olasılıkla Başbakan Erdoğan’ın adaylığını koyacağı görünen Cumhurbaşkanı seçimleri geliyor. Yeni bir anayasa ve onu izlemesi uzak ihtimal olmayan referandum için kampanya süreci de, İsrail’in bir süre daha kazanda kaynatılacağını göstermekte.
Barometrenin daha da düşmeyeceği ama havanın da sütliman olmayacağı bir “zaman parantezi” açılıyor.
Simon Perez’in, “ortak yararların iki ülkeyi yan yana getireceği” uzun perspektifli görüşüne de işaret ediyorum.
.............................
Bu manzaralar, Türkiye’ye dışardan fazla çomak sokulmayacağını düşündürüyor.
Türkiye, başta “Kürt sorunu” olmak üzere kendi zorluklarını aşmaya yoğunlaşabilir.
Belki, “iyimser” bir bakış yazısı oldu gibi görünüyor ama aslında satırlarım zorlu çözümlerin bizim elimizde olduğunu göstermekte.
Yazıyı, “mahalle baskısı” söyleminden esinlenerek, “küresel mahalle baskısı” pek de fazla “yok” diye noktalıyorum.