Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Ahmet Özal’ın iddialarıyla “Turgut Özal’a ANAP kongresinde suikast kurşunları” ve “Çankaya Köşkü’nde kalp krizi sonucu ölmedi, zehirlendi” iddiaları bir kez daha gündemde.
Savcılık da dosyayı yeniden açmış.
“Zehirlenme” kuşkuları için, “otopsi” yapılmamış olması, benim için de yıllardır soru işaretidir.
Ancak...
Bu olanak hâlâ var.
Ahmet Özal, Haber Türk’ten Tülay Şubatlı’ya “babamın saçları Avrupa’da bir kasada” demiş.
Teknoloji saç tellerinden “zehirlenme olup olmadığını” saptayabilir.
Suikast kurşunlarına gelince...
Oradaydım.
Bu köşede 18 Mayıs 2006’da “Karışık ve Bulaşık” başlığı altında şöyle yazmıştım:
Kartal Demirağ Turgut Özal’a Anavatan kongresinde iki kez ateş etmişti. Kurşunlardan biri Özal’ın konuştuğu mikrofona çarparak sekmiş ve boşa gitmişti. İkinci kurşun ise, parmağını yaralamıştı.
Salon bir anda yüzlerce mermi sesiyle yankılanmaya başladı.
Kartal Demirağ isabet almamak için zeminde yuvarlanıyordu.
Bizler de yerlere yatmıştık.
Silah sesleri kesilip ayağa kalktığımızda suikastı yapan Demirağ yakalanmış, götürülmüştü bile...
Olayın dehşeti içindeydim.
Bilinçsizce yürüyordum.

Haberin Devamı
Kurşunlar ve zehir

Suikast girişimi sonrası Özal kürsüde.


Kapıda dönemin İçişleri Bakanı Mustafa Kalemli ile karşılaştık.
“Ateş eden yakalandı. İlk ifadesinde bulunmaya gidiyorum. İsterseniz sizi de götüreyim” dedi.
Ankara Numune Hastanesi’ndeki odaya girdiğimizde siyah saçlı bir genç, sırt üstü yatırılmıştı. Etrafı sivil polisler, MİT’çiler ve doktorlarla çevriliydi.
“Güneydoğulu” olduğunu söylüyor, adı sorulduğunda başka başka isimler söylüyordu.
“Niye Özal’a ateş ettin?” sorusuna, “Ben etmedim. Haberim bile yok” cevabını verdi.
Sorgulamayı yapanlar, “Haberim yok diyorsun ama yakalandığında ‘Özal öldü mü’ diye soran da sensin” dediler.
Bunun üzerine fazla direnmedi ve çözüldü; “Kabul ediyorum. Adım Kartal Demirağ. Afyonluyum...”

YAKINLARI SIR SAKLADILAR
Yukarıdaki anılarımı yansıttığım bir başka yazı “Başbakan Erdoğan’a ekmek içinde silahla suikast hazırlığı” üzerine 14 Eylül 2005’te bu köşede yayımlanmıştı.
Yukarıdaki gözlemlerin yanı sıra o yazıdaki birkaç satırım şöyleydi:
Yakınlarından dinlediğime göre Turgut Özal, yıllarca araştırmış ve olayın (Kartal Demirağ’ın suikast girişimi) arkasındaki güçleri saptamıştı.
Ancak... “Türkiye’ye zararı olur” gerekçesiyle “açıklamayacağını” söylemişti.
Gerçekten, bu sırrı mezarına götürdü. Bir şeyler bildiklerini sandığım eşi ve kardeşi de “sırrı” paylaşmadılar.
.....................
Yıllar geçtikten sonra oğlu Ahmet Özal konuştu.
Ortalık karıştı.
Önce “verdiği isimler için bir kanıt ortaya koymadığına” işaret edeyim.
Kanıt olmadan isim vererek suçlamada bulunmak “doğru tavır” değil.
Parmağıyla gösterdiği emekli Org. Sabri Yirmibeşoğlu televizyon programlarındaki canlı yayınlarda önemsenmesi gereken açıklamalar yaptı.
Erol Simavi’yi (yurtdışına gitmiş gazete sahibi söylemi onu tanımlıyorsa) bu “karışık bulaşık” olayın içinde göstermesi ise onu tanıyan herkesin tepkisine neden oldu.
Erol bey böyle işlerin içinde yer alabilecek yeryüzündeki son isimdir.
Ahmet Özal milletvekilliği yaptı.
O tarihte babasıyla ilgili “suikast” ve “zehir” kaygılarını Meclis kürsüsünden dile getirip “Meclis araştırması” önerebilirdi.
“Milli yarar gerekçesiyle gizli oturum” ister, devletin derinlerindeki “sır dosyalarının” orada açılmasını isteyebilirdi.
Varsa, o dosyalar gün ışığına çıkarılmalı ve “sansasyonel” iddiaların yerini “gerçekler” almalıdır.
Kimse de “zan” altında bırakılmamalı.

Haberin Devamı

O DAKİKALAR
Kartal Demirağ iki el ateş etmişti. Biri kürsüdeki Özal’ın baş parmağını yaralamıştı, diğeri kürsüdeki mikrofona çarpıp yön değiştirmişti. Mikrofona çarpmasaydı Özal’ı kalbinden vurmuş olacaktı.
Bu da hem Özal’ın “mucize” gibi kurtuluşunu gösteriyor hem de Kartal Demirağ’ın çok iyi yetiştirilmiş bir “keskin nişancı” olduğunu...
Özal müthiş bir refleks göstermiş anında kürsünün altına atmıştı kendini.
Kürsünün altında, Semra Hanım ve koruma müdürü Musa Öztürk üstüne abanmışlar.
Kendi vücutlarını Özal’a siper etmişler.
O kargaşada Turgut Özal “kalkın üzerimden, boğacaksınız beni” diyormuş.
Birkaç dakika sonra Kartal Demirağ yakalanmıştı ve Turgut Özal yaralı parmağı sarılmış olarak kürsüye doğrulmuş konuşuyordu.
“Allahın verdiği canı sadece Allah alır” diye başlamıştı.
Sesi inançlıydı. Meydan okuyuşu cesaret yansıtıyordu.
Birkaç dakika önce kurşunlara hedef olmanın ne bir renk solgunluğu, ne bir ses titremesi...
Özal’a en saygı duyduğum andı.
Kartal Demirağ, Oktay Ekşi ile benim bulunduğumuz tribüne doğru yerde yuvarlanıyordu.
O nedenle bizim üstümüze Özal’ın korumaları kurşun yağdırdılar.
Tam arkamdaki bir hanıma 11 kurşun isabet etmişti.
O da Numune Hastanesi’ne kaldırıldı.
Biz de kılpayı kurtulmuştuk.
Ağzım 10-15 dakika çarpık kaldı.
Televizyonda izlenimleri anlatırken çarpık ağızlı halimi sonradan seyrettim, güldüm...