Emir Kusturica olayında tarafım. Tüm insanlık için elbette duyarlıyız ama “ateşin düştüğü yeri daha fazla yaktığı” da bir gerçektir.
Annem Boşnak’tı.
Dedem ve anneannem Bosna’dan İstanbul’a göçmüşler.
Dedem önce sarayda görevliymiş, sonra ileri yaşlarda Bakırköy bez fabrikasının idari müdürüymüş.
Anadolu’ya Mustafa Kemal’in askerlerine fabrikadan bez kaçırtırmış.
Evde biz çocuklar anlamayalım diye Boşnakça konuşulurdu.
Pazar günleri akrabalarla birlikte evde Boşnak yemekleri yenirdi.
Rumeli türküleri söylenirdi.
Benim için Bosna Türkiye’nin bir parçasıydı.
Yugoslavya’nın parçalanışından sonra o coğrafya karıştı.
Sırplar, Hırvatlar, Boşnaklar, Makedonlar birbirlerine girdiler.
En büyük acıyı Boşnaklar çekti.
Çünkü büyük çoğunluğu Müslüman olduğu için hâlâ “dışlanıyorlardı.”
Sırpların, Boşnaklara uyguladıkları soykırımı ayrıntılarıyla yeniden yazmama gerek yok.
Zaten başlarındaki “insan kasabı” Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde “savaş suçlusu olarak” yargılanmakta.
Bosna’yı kuşatmışlardı. Toplu kıyımların, ırza geçmelerin ötesinde...
Çanak konumundaki kenti çevreleyen dağlara, tepelere keskin nişancılar koymuşlardı.
Sokağa çıkan, başını çıkaran Boşnaklardan her gün birkaçı bu keskin nişancılar tarafından vuruluyordu.
Ayrıca...
Özellikle Slav kökenli diğer ülkelerden komünizmin çökmesiyle birlikte zenginleşen barbar oligartlar da o tepelerde “iğrenç bir av mevsimi” açmışlardı.
Öldürdükleri her Boşnak için, dağlardaki Sırplara 1000 dolar ödüyorlardı.
Böyle bir rezillik sürerken benim de hayranı olduğum büyük sinemacı Emir Kusturica için işittiklerimi “sansür uygulayarak” yazayım.
Sadece “canım abartıyorlar işte” söylemi değil.
Kusturica “İslam’ı ben ve ailem seçmiş değiliz. Osmanlı dayattığı için atalarımız Müslüman olmuşlar. Ben Müslüman olmayı reddediyorum” demiş.
Belgrat’a yerleşmiş.
Boşnaklar telefon ettiğinde yüzlerine kapamaya başlamış.
Tabii zamanla hiçbir Boşnak onu aramamış.
Bosna’da -kesinlikle- sevilmiyor.
Hatta Hırvatistan’da bile Emir Kusturica’ya Boşnaklarla aynı tepkilere tanık oldum.
Keşke dinlediklerim gerçek olmasa.
“Dinini değiştirmesi, Belgrat’a yerleşmesi, Bosnalılarla artık telefonda bile konuşmayı reddi” gönül tellerimizi kopartmış olsa da “kişisel özgür tercihidir.”
Eleştirme hakkımız yok...
HSYK SEÇİMLERİ VE 2. CUMHURİYET
Hâkimler ve savcılar camiasında “seçim” rüzgârları esiyor.
Eskiden buna “seçim sathı maili” denirdi.
Sonra “seçim eğik düzlemi” diye çevrilerek kullanıldı, tutmadı.
Ama ister eski ister yeni söylemi olsun gerçek şu ki genel seçimler gibi bir kampanya sürecine tanık olmaktayız.
YARSAV listesi bir tarafta...
İktidara yakın olan karşıtı öte yanda...
Ve de Adalet Bakanlığı’nın üst kademesindekilerin de bulunduğu bakanlığa ait olduğu iddia edilen liste...
Son ikisi birbiriyle bitişik nizamda...
Sandıklardan hangi çoğunluğun çıkacağını sezmek zor değil.
Zaten...
Dün HSYK’nın 3 asil, 3 yedek üyesi görevlerinden istifa ederken bu sezilere dayanak oluşturacak bir açıklama yaptılar:
“Bir süredir, HSYK’nın hiçbir işlem yapamadığını, kendilerine yeni oluşacak HSYK’nın beklenilmesi gerektiğinin söylendiğine” işaret ettiler.
Referandum sonrası yargı kurumları yeniden yapılanmakta.
HSYK’nın yanı sıra Anayasa Mahkemesi de... Ve sonrasında diğerleri...
Sadece yargı değil bütün kurumlar yeniden yapılmakta.
Yeni anayasa ile birlikte “ikinci cumhuriyet” projesinin hayata geçirilmesinin çok da uzak olmadığını düşünenler az değil.