Yıllar önce Demirel 9’uncu Cumhurbaşkanı olarak Çankaya’ya çıktığında başbakanın kim olacağı tartışılıyordu.
DYP’de henüz yeni sayılabilecek bir bakan olan Tansu Çiller’in adı öne çıkmaktaydı.
Ama...
Eski tüfekler buna karşı çıkıyorlardı.
Fakat...
Gene de gidişat hissediliyordu.
Ertuğrul Özkök Hürriyet’te güzel bir başlık atmıştı:
“Leydinin topuk sesleri...”
Şimdi...
Recep Tayyip Erdoğan Çankaya’ya çıkıyor ve gene partide yenilerden sayılabilecek bir bakan olan Davutoğlu’nun adı öne çıkmakta.
Partinin eski tüfeklerinin buna pek de sıcak bakmadıkları hissediliyor.
İşte bu sırada Erdoğan’ın ilk başbakanlık yılları boyunca basın -baş- danışmanlığını yapan Akif Beki Hürriyet’te dün Davutoğlu için bir yazı yazdı.
Bana yıllar öncesi “Leydinin topuk sesleri” başlığını hatırlattı.
Beki’nin bana o çağrışımı yaptıran yazısını aşağıda sunuyorum.
...........................
Davutoğlu hakkında son kararım
“İLK ve en sert taşı sen attın”diyorlar, hani arkası nerede?
“Benmerkezci dedin, ‘Popülist’ dedin, kendi başarı hikâyesine çok fazla odaklandığını söyledin...
Henüz işler sarpa sarmamıştı, her yerde onun rüzgârı esiyordu. Altın çağını yaşadığı o günlerde kalktın, dış politikasını maceracı olmakla suçladın.
Şimdi konuşsana, tam sırası, niye susuyorsun...”
* * *
Madem Davutoğlu hakkındaki son görüşüm, birdenbire acayip merak konusu oldu. Buyurun, son kanaatimi paylaşıyorum.
Evet haklısınız...
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na çok ağır eleştiriler yönelttim.
Başbakanlık koridorlarında kesişen kişisel tarihimizin anlam ve önemi düşünüldüğünde, daha da ağır kaçan bir yazıydı...
Davutoğlu’nun siyasi hayatının belki de en iç acıtıcı hallerinden biri ikimiz arasında yaşandı.
İçeride, dışarıda el üstünde tutulduğu bir dönemde söylediklerim, doğrudan kişiliğine saldırı olarak alındı.
Kişisel hesabım olduğu söylendi, neydiyse o artık kuyruk acıma verildi, kendi muhitimde kınandım, ayıplandım.
Uzun hikâye, şu kadarını söyleyeyim:
Damarına basan, gururunu inciten, kime yazsan fena halde dokunacak yaralayıcı bir yazı yazdığım konusunda herkesle hemfikirim.
Fakat beni ne aforoz etti, ne düşmanlaştırdı, ne kara listeye aldı, ne de yok saydı...
Özel hukukumuz sebebiyle gönül koyabilirdi, yapsa hakkıydı, göze almıştım ama çiğ ve abes bir tavırla karşılaşmadım.
İktidar cenahından hiç kimseye bu kadar sert eleştiride bulunmadım ama bu kadar tahammül ve hoşgörüyü de başka kimseden görmedim.
Bilmem, bu size bir şey anlatıyor mu?
* * *
Hadi anlamayanlara biraz daha açayım.
Yani eğer Davutoğlu ‘Benmerkezci’, ‘Popülist’, ‘Maceraperest’, ‘Kendi hüsnücemaline kapılmış bir narsist’ ve ‘™ahsi başarı hikâyesine fazla odaklı’ ise varın en ufak bir dokundurmayı bile kan davasına çeviren, yedi kubbeli hamam kurma hayallerini aşamamış devletlü zevatın hangi Kaf dağlarında gezindiğini siz düşünün...
Dış politika mı?
Rezervlerim aynen baki. Ben yanlış bulduğumu eleştirmeye devam edeceğim, kimsenin şüphesi olmasın.
Ama karşımda sınırları zorlasa bile açıkça hakaret içermediği sürece eleştiriyi kaldıran, saldırı kişiliğine yönelse dahi kişisel almamaya özen gösteren Davutoğlu gibi hasbi bir muhatap görmek isterim.
Sözlerimi bağlıyorum:
Keşke her egoistte Davutoğlu’nun çelebi egosundan olsa, her bencilde Davutoğlu diğerkâmlığı, her maceraperestte Davutoğlu gerçekçiliği, her popülistte Davutoğlu omurgası, her siyasetçide Davutoğlu olgunluğu, her kıskanç narsistte Davutoğlu’nun gani gönlü olsa...
Daha ne diyeyim.
.........................
Siz de “Davutoğlu’nun ayak sesleri” diye yorumluyor musunuz?