Memur maaşlarının ve yeni sosyal güvenlik düzenlemesinin açıklanmasıyla, Türkiye toz dumana karıştı.
Konuyu çeşitli boyutlarıyla görmek gerek.
SORU: Memura yüzde 20 maaş artışı, çok az mı?
Devletin savunması, toplam zammın enflasyonun üstünde bir oran oluşturacağıdır.
Hesabı ise şöyle yapılıyor.
1999 başında yüzde 31 zam verildi.
Bu oranın yüzde 20'siyle Temmuz 15'de uygulanacak yüzde 20 zammın toplamı yüzde 56.
1999 yılı maaş artışlarının 12'ye bölünmesiyle elde edilen aylık miktarın 1998 ortalamasına bölümünden elde edilen oran yüzde 72'dir.
Bu yıl tüketici fiyatlarının yüzde 60'ı geçmeyeceği beklendiği için, enflasyonun üstünde bir zam yapılmış olmaktadır.
Böylesine karışık bir hesabın doğru olduğunu varsayalım.
Öte yandan...
Bütçenin yüzde 57'si kira ve rant gelirlerinden oluşuyor.
Eğer faizler yüzde 110 olarak hesaplanırsa, net kar yüzde 50.
Böyle bir ekonomi adil olur mu?
Toplumu kazanmak
SORU: Ne olur?Devlet, bu kararları uygulamakta ısrarlı görünüyor.
Popülist politikalara yönelmeyecek.
Şimdilerde büyük tepki toplamakla beraber,
2 yıl içinde enflasyonu tek rakamlı oranlara düşürdüğünde, oylarını yeniden artırmayı amaçlıyor.
Ancak...
Sol eğilimli
KESK ile
MHP'ye daha yakın olan
Kamu - Sen, FP'ye yakın
Memur - Sen güçbirliği yaparak, tavır koymaya hazırlanıyorlar.
Hükümet zorlanabilir.
Hükümetin bu kararı alırken
Ekonomik ve Sosyal Konsey'den bir
"uzlaşma" çıkarması daha doğru olurdu.
Memur sendikalarını da yanına almalıydı.
Ayrıca...
Memura damlalıkla verirken, rant kesimine kepçeyle...
Bu görüntü değiştirilmelidir.
Faizler düşürülmelidir.
En azından fedakarlıklarda eşitlik sağlanmalıdır.
Tabii bunu yapayım derken,
1994 hatasına düşüp, döviz krizi yaratmamak ve bilgece davranmak koşuluyla...
Çünkü o zaman da fatura, kapanan fabrikalar nedeniyle çalışanlara çıkarılıyor.
İşte siyasetçinin
"benim memurum" söyleminin cilası kazındığında, gerçek durum.
Benim işçim
SORU: Ya "benim işçim"
cilası?
OECD ülkelerinde gayrisafi milli hasılanın
yüzde 19 - 35 arasında bir dilimi, sosyal güvenlik katkısıdır.
Komşumuz
Yunanistan'da bile bu oran
yüzde 16, 85'dir.
Türkiye'de
yüzde 10 olsa,
8 katrilyonu bulması gerek.
Oysa...
Sadece
2,5 katrilyon lira.Bütçenin de
yüzde 3'ü.
Emeklilik yaşını yükseltmekte, pek fazla bir gelir kimse beklemesin.
Yalnız burada şu inceliğe dikkat edelim.
OECD ülkelerindeki katkıda açık payı son derece düşüktür.
Bizdeki
2,5 katrilyon lira ise tamamiyle açık.
Sistemi kendi kendine finanse eder hale yaklaştırmalıyız.
Fatura
SORU: Suçlu kim?Sosyal Sigortalar Kurumu, onları yarım yüzyıla yakın süredir bütçe açıklarını kapatmak için savruldu.
Bir döner sermaye ve yatırım mekanizması kurulmadı.
Üstelik
1991 yılında hiç gerek yokken, emeklilik yaşı
kadınlarda 38, erkeklerde 43'e düşürüldü.
"Kara Delik" diye anılan sosyal güvenlik çukuru açıldı.
Şimdi bunu gene işçiye ödetiyorlar.
Hükümet cesur bir karar almakta... Siyasi riski göğüslemekte...
Ama emekliliğine bir gün kalmış kişinin dahi emekliliği iki yıl geri atıyorsa, insanlar devlete güvenerek nasıl plan yapmış olabilir?
Önlerindeki
24 saatlerini bile göremiyorlar demektir.
Emekliliğine
3 yıl kalmış bir kişinin dahi bu statüyü kazanması için daha
11 yıl çalışması gerekecek.
Sendikalar ayakta.
Meclis'ten geçmesi tehlikeli.
SORU: İşsizlik Sigortası ne getirir?Şu aşamada çok şey getirmez.
Ama...
İşverenin elini rahatlatacak durumdan çıkartılırsa yani işe son vermeleri disipline edecek güvenceler getirirse iyi bir başlangıçtır.
SONUÇ...
Ülke genel grevlerle, direnişlerle daha da gerilmeden, hükümetin, sendikalarla, işverenle
Ekonomik Konsey'i toplayarak bir ulusal uzlaşmayı sağlamasında yararı vardır.
Çünkü hepimiz biliyoruz ki, böyle gelmiş ama böyle gitmez.
Makul bir ortak paydayı bulacağız.
Yazara E-Posta: gcivaoglu@milliyet.com.tr