15 ARALIK 1950, Senatör McCarthy kürsüde “gazetecilik orospuluğu” deyimini kullanıyor ve bu söylemle isim vererek hedef gösteriyor.
McCarthy, Amerika’da “cadı avı” olarak anılan “komünistlere sürek avı” hareketinin “lanetli adamı” olarak tarihe geçmiştir.
Onun öncülüğünde “gazetecilerin, devlet bürokrasinden önemli isimlerin, politikacıların, yazarların, tiyatro ve sinema sanatçılarının ve yönetmenlerinin” üzerlerine “komünist” damgası basılarak, hayatları karartılmıştır.
Bunların çok azı gerçekten Kremlin ilişkili komünistlerdi. Çoğu liberal aydındı.
Bu öyle bir “cadı avıydı” ki, hedef gösterilenlerin hayatları kararıyordu.
McCarthy’nin açtığı bu yolda, ona ne yazık ki hiç umulmayan kişiler de yürüyüş arkadaşı oldular.
Örneğin Kayseri kökenli ünlü yönetmen Elia Kazan bile önüne olanak kapıları açılacağı beklentisiyle Hollywood’daki arkadaşlarını, Senatör McCarthy’nin komisyonuna “ABD Komünist Partisi üyesi” diye ihbar etti. Onları rol alamaz, filmlerde yönetmenlik yapamaz hale getirdi.
Uzun süre Hollywood’dakiler Kazan’ı dışladılar. Ona selam bile vermediler. Kendini affettirebilmesi, iade-i itibar için aradan çok zaman geçmesi gerekti.
Bu “cadı avı” ne yazık ki Kazan gibi yüzlerce, binlerce “muhbir” üretti.
Onlar, bol sıfırlı olanaklarla ödüllendirildi.
Bütün bunları neden yazdım?
Türkiye’de, Ergenekon davası bağlamında bu kez de “medya bağlantıları” üzerine iddialar üretiliyor. Bir yerlerden “isim” fısıldanıyor, içimizden kimileri muhbirliğe soyunmuş durumda.
Çok yanlış...
Elbette Ergenekon adını taşısın ya da taşımasın, bütün karanlık tezgahların ortaya dökülmesi gerekir. Kimsenin dokunulmaz olmadığına inanıyorum. Suçlular cezalandırılmalıdır. Kazılarda bulunan silahların izinden kaynağa varılmalıdır.
Türkiye arınmalıdır.
Sonuç....
Satırlarımın adresi yok. Şu aşamada kimseyi kastetmiyorum. Sadece iktidar nimetlerinden yararlanmak, sırtlarını sıvazlatmak için McCarthy dönemini andıracak “cadı kazan”larına dikkat çekmek istiyorum.
EMEKLİ SUBAY ve DARBE
EMEKLİ subay darbe yapar mı? Muvazzaf subaylar, emekli subayların peşinden gider mi?
Geçmişte tanığı olduğum için “evet...”
Harp Okulu Komutanlığı’ndan emekli Albay Talat Aydemir buna örnektir. Aydemir, hiç gizlisi saklısı olmadan darbe sürecindeki liderdi.
Gazeteciliğimin ilk yıllarından bir anımı yansıtayım:
Ben orada değildim ama yakın arkadaşlarımdan dinledim. Merhum Talat Aydemir’in eşi hanımefendi, Ankara Orduevi’nin karşısındaki bahçede gazetecileri toplayarak çay ikram etmişti.
Cam bardaklarda çay servisi yapılırken muhabirlere “Yakında, sizlere altın yaldız ay yıldızlı çay fincanlarıyla servis yaptıracağım” demiş. Yani Çankaya Köşkü’nün çay takımlarıyla...
O günün gecesi, Ankara Gazeteciler Cemiyeti’nin lokalinde birkaç kadeh içerek laflarken, orada bulunan arkadaşlarım bunu anlatmışlardı. Hiç de yadırgamış değillerdi. Biz dinleyenler de öyle.
“Hepimiz, Talat Aydemir liderliğindeki darbenin hazırlığını ve bunun çok yakın zamanda gerçekleşeceğini” biliyorduk. Her şey apaçık ortadaydı. Bakanlar da, Generaller de biliyordu.
Çok geçmedi... Tarihe “21 Mayıs İhtilal girişimi” diye geçecek olan darbe kalkışımı Talat Aydemir liderliğinde gerçekleşti. Başta Harp Okulu olmak üzere Ankara’daki stratejik önemdeki birliklerden bazıları harekâta katıldılar.
Sonunda bu kalkışım bastırıldı. Talat Aydemir ve onun gibi emekli subay arkadaşlarıyla, muvazzaf subaylar teslim alındılar. Emekli Albay Talat Aydemir ve emekli Binbaşı Fethi Gürcan idam edildiler.
.........................
Fakat bu “2009 Türkiyesi’nde emekli generallerin, yarbayların, binbaşıların arkasında TSK yer alır ve darbe yapar.” demek değildir.
O günler geride kaldı. Artık bırakın emeklileri, TSK’da görev yapanlar bile böyle bir şeyi akıllarından geçirmezler.
Birkaç gün sonra salıverilecek generalleri gözaltına almak bu açıdan da inandırıcı olmuyor.
Elbette, tekrar edeyim... Hiç kuşkusuz kimse dokunulmaz değildir.
Ancak...
Bir takım karanlık tezgahlarda yer alanlarla, emekli komutanları birlikte gözaltına almak yadırganıyor.
Gereksiz yere TSK’da ve kamu vicdanında rahatsızlık yaratıyor.
Yargıtay Onursal Başsavcısından tutunuz da eski YÖK Başkanı’na kadar gözaltılar da öyle.
“Ne kadar sansasyon, o kadar büyük etki” diye yapılan hesaplar yanlış. Daha özenli, insani değerlere daha saygılı, kurumları rencide etmeyen yöntemlerle hukuk süreci gerçekleşebilir. “Az çoktur” söylemini hatırlamakta yarar var.