SİYASETTE de “sarkaç yasası” geçerlidir.
Sarkaç topuzunu bir tarafa sonuna kadar çekersin, serbest bıraktığında, öbür uca savrulur.
Dönüşlerinde iki taraftan da merkeze doğru yaklaşma süreci izlenir.
Sonunda...
Salına salına, merkezde durur.
Cumhuriyetin ilk yıllarından ve özellikle Anayasa’ya “laik devlet” ilkesinin girmesinden itibaren sarkaç topuzu batıya çekilmişti.
Dibine kadar...
Bir süredir tam karşı istikamette “muhafazakarlık” sınırlarına doğru seyir halinde.
Üniversitede, kamu kurumlarında başörtüsü serbestliğinden sonra, Meclis’te başörtülü kadın milletvekilleri bir de bu “sarkaç yasası” ile yorumlanmalı.
Sürecin ucu açıktır.
“Neden yargıda, emniyette ve sonunda silahlı kuvvetlerde de başörtüsü engeli kalkmasın?” sorusunun da gündeme gelmesi için çok beklemek gerekmeyebilir.
Sarkaç topuzunun sağdaki hareketi daha yükselişlere doğru sürecektir.
Ama...
Önünde sonunda o hareketin de geriye dönüşü başlayacaktır.
Demokrasi ortamında kalındığı sürece siyaset kültüründe olgunlaşma, birlikte yaşama anlayışında derinlik kazanımı, sarkaç topuzunu ortalarda bir yerde dengeye getirecektir.
Ne bir taraf çok karalar bağlasın, ne diğer taraf “rövanş” psikolojisiyle zafer fişekleri ateşlesin.
Çağın normallerinde bu örtüşme, geleceğin takvim yapraklarında yazılı.
KADIN ÜZERİNDEN SİYASET
BU açıdan bakarak bir “başörtüsü” kapışması gereksiz.
Seçimler öncesinin iktidar senaryosu yapraklarından biri bu...
“Askerliğin 12 aya indirilmesi...”
“Üniversitelerden uzaklaştırılmış olanlara kitlesel af...”
Bunlar gibi Meclis’te başörtüsü de “seçilmiş kesimlere” açılımlardan biri.
Yoksa...
Madem başı örtülü olarak Meclis’e girmeyi engelleyen içtüzük maddesi yok, o halde AK Parti Meclis çoğunluğu 11 yıldır neden bekledi?
Başını örtene de, örtmeyene de hepimiz saygılı olmalıyız.
SON KULLANMA TARİHLİ KÖPRÜ
KAMUDA “hizmet alan ve hizmet veren” ölçütü artık daha önceki geçişleri sırtlamış ama kullanım süresi dolmak üzere bir köprü.
Yargı, polis ve askerdeki başörtüsü engelinin de kalkmasından sonra o köprü tamamen hizmet dışı kalacaktır.
Aslında kamuda hizmet verenlerin “dini inanç simgesi” olan semboller taşıması kara Avrupa’sında genellikle “laikliğe aykırılık” gerekçesiyle yasaktır.
Sadece başörtüsü gibi İslami semboller değil, Yahudi kipası (takke), Hıristiyanların ucunda haç olan kolyeleri de bu yasaklar kapsamındadır.
Kamu hizmeti verenler toplumda hizmet alan bütün farklı inançta bütün yurttaşlara eşit mesafede algılanmalıdır.
KUZEYDE DEMOKRASİ FARKI
BUNA karşılık kuzeye gittikçe bu ölçüler değişir.
Örneğin...
İngiltere’de Pakistan kökenli bir kadın parlamenterle TV söyleşisi yapmıştım.
“Lortlar Kamarası” üyesiydi.
Pakistan yerel giysileri içindeydi ve başı örtülüydü.
İngiltere Lortlar Kamarası’nda başı örtülü olarak Pakistan yerel giysileri içinde politika yapan bir kadın lord...
Yani... Katı kurallara saplanmadan geniş açılı bakabilmek önemli.
Demokrasi araçlar kadar amaçların da önemli olduğu rejimdir.
Bakmak gerek.
“Başörtüsü” ile nereye varılmak isteniyor?
Demokraside kalmak hedefi eğer amaçsa çıtayı yükseltiyoruz demektir. Fakat... Olay siyaset argümanı çağrışımı yapıyorsa durum farklı olur.
......................
“İslami siyasetin çöküşü” teorisine göre, İslam rejimine dayalı yönetimler, ekonomide yeni bir model ortaya koyamadılar.
‘Kapital...
Uluslararası ticaretin, bankacılığın kuralları.
“Kredi ve faiz sisteminin” kabullenilmesi...
Paylaşımda adaletçilik...
Batı egemen teknoloji...’
.....................
Bütün bunlar değişmezken, İslam’a dayalı yeni bir sosyal ve siyasal format oluşturulamazken, en boş alan, “kadın üzerinden siyaset” pratiği oluyor.
Kadının direksiyona geçip otomobil kullanmasından tutun, örtünmesine kadar öylesine çok madde başlığı açılabilir ki!..
Liberal laik batı demokrasisinden makasın açıldığı yer budur.
Özgürlüğü ne kadar geniş tutarsak, yasak duvarlarını ne kadar indirirsek, saygı duyduğum dünya kadınları o kadar az siyaset oyunlarına konu olur.
Son söz...
“Demokrasilerin hayat suyu, mahalle baskısının olmamasıdır” sözü hep kulaklarımızda çınlamalı.
Ne bir taraftan ne diğer taraftan mahalle baskıları olmadıkça demokrasinin alanı genişler.