Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı




Keşke otosansür uygulasanız" dedi. ..... Bu sütunda 12 gün önce yer alan satırları, bir kez daha yayımlamakta fayda var.
Görüşmelerin "interaktif" yani izleyenlerin katıldığı televizyon tartışma programı olmamaması gerektiği anlaşılmalı. İşte 12 gün önceki satırlarım:

Türkiye Dışişleri Bakanı, "İsviçre'de bir dağ evine baş başa kapanalım. 72 saatte ülkelerimiz arasındaki bütün sorunları çözeriz" dedi. Yunanistan Dışişleri Bakanı'nın cevabı, "Dışarıda gazetecilerin beklememesi, bu görüşme maratonundan haberleri olmaması koşuluyla haklısınız... Çözeriz" oldu.
Bu konuşma Abdullah Gül ile Yunanistan Dışişleri Bakanı Papandreu arasında geçmiş değil. Türkiye'nin en başarılı Dışişleri bakanlarından biri olan merhum İhsan Sabri Çağlayangil, kendisine ait olan bu öneriyi ve aldığı cevabı bana anlatmış ve şöyle bir saptamada bulunmuştu:
"Türklerle Rumlar arasında sorunlar, ancak basından gizli görüşmelerle çözülebilir.
İçeride en akılcı ve iyi niyetli yaklaşımlar olsa bile - dışarıda bekleyen gazetecilere az sonra ne diyeceğim - sorusu aklımızda olmamalı.
Dışarı çıktığımızda gazetecilere, karşı tarafı nasıl da faka bastırdığımızı anlatmak ve böylece ülkelerimize iç politikada prim yaptıracak mesajlar sunmak kaygısıyla, bir yere varılmaz. Gazeteler, iç kamuoyu kesinlikle devre dışı kalmalı."

Filistin ve İsrail arasında Norveç'in bir balıkçı köyünde 3 yıl süreyle her hafta sonu görüşmeler yürütüldü.
"Gizlilik" kuralına tam riayet edildiği için, bu süreçten kimsenin haberi olmadı.
Ve anlaşma oldu.
İsrail Başbakanı Ariel Şaron göreve geldiği zaman kolları arasında hazır bulduğu o güzelim barışı, Mescid - i Aksa'ya girmek gibi bir tahrikle infilak ettirmeseydi, Filistin şahinleri de bu oyunun üzerine atlamasalardı, bu kadar Musevi ve Müslüman kanı hala akıyor olmayacaktı.
Ancak...
Sonu barışa uzanmış bulunan bu üç yıllık "çok gizli" görüşme süreci, daha sonraki barış görüşmeleri için model oluşturdu.

Omerta yasası... Mafyanın "sessizlik" yasasının adı "omerta"dır. Kesin "suskunluğu" gerektirir. Bu omerta yasası, diplomaside de sonuç verebiliyor.
New York'ta Kıbrıs görüşmeleri için "omerta" uygulanmakta.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Seul'den dönerken "Denktaş'a söz verdim. Konuşmam doğru olmaz" dedi.
Dışişleri Bakanı Gül ise, ne kendi konuşuyor... Ne de Dışişleri bürokratları ağızlarından tek kelime kaçırıyordu.
Dikkat ediniz...
Kıbrıs Rum Kesimi ve Yunanistan temsilcileri de hiç konuşmadılar.
Hatta...
Genel seçimler arifesindeki Yunanistan'da, "Kıbrıs görüşmeleri" seçim meydanlarına, seçim tartışmalarına taşınmıyor.
İktidarla muhalefet partileri arasında bu sorunun seçim gündemine girmemesi için centilmenlik anlaşması yapıldı.
Eğer, New York görüşmeleri hala çıkmaza girmediyse, bugünlere geldiyse ve devam edebileceği umudu yeşeriyorsa, siyasal "omerta" yasası da önemli etken.
Ama...
"Türkiye, bir adım önde..."
Hayır, hayır.
"Bir adım değil, iki adım öne geçtik..."
Hayır, hayır, hayır...
"Yunanistan'ı iyice köşeye sıkıştırdık."
İşte bu gibi söylemler, en sakıncalı olan tavırlardır.
......
12 gün önce böyle yazmışız.
Şimdilere dönelim...
Başkan Denktaş, Rumlarla her toplantı sonrası, adeta "naklen maç yayını" yaparcasına konuşuyor.
Başbakan Erdoğan ise onu engelleyemediğinin çaresizliği buram buram kokan bir psikolojiyle "hiç değilse medyadan kendini sansür etmesini istiyor..."
Böyle bir manzarada Türk tarafının bütünlüğünden, irade birliğinden ciddi kuşku izlenimleri oluşabilir.