Fransız Devrimi sırasında "Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler" saray aymazlığını Fransız hatip ve yazar Nicholas de Comfort halk adına, şöyle bir ironi ile göğüslemişti:
"Toplum iki büyük sınıftan oluşmuştur; iştahından çok yemeği olanlar... Ve yemeğinden çok iştahı olanlar."
Son günlerin gazete sayfaları ve televizyon ekranlarına yansıyan gelir bölüşümü rakamları, bu söylemin yüzyıllar sonrasına uzanışıdır.
Gerçekten...
Bir yanda hazine kağıtlarına yüzde 110 faiz... Yani servetin katlanışı.
Öte yandan...
Memura yüzde 10 - yüzde 20 maaş artışı.
İkisi de aynı bütçeden.
İkisi de Türkiye'nin aynı kaynaklarından ve vergilerinden karşılanacak.
Birine kepçe ile, diğerine damlalıkla...
Eğer ölçüt enflasyonsa, Türkiye'nin varlığı olanlara göre ayrı, bordrolulara göre ayrı iki enflasyonu mu var?
Eğer sorun kaynak ya da bütçenin sınırlı olanaklarıysa... Varlıklılara faiz için ayrı, bordrolulara yani memura, emekliye, dul ve yetime, kamu işçisine de ayrı bir bütçe mi var?
Ramses
Dünyanın en çok satan kitapları arasında
Ramses dizileri önde.
Dizinin bütün özü
"adalet ilkesi"ne oturtulmuş.
Adalet sadece mahkemelerde dağıtılmaz, toplum vicdanı da bir mahkemedir.
Sosyal adalet de önemlidir.
Adalet duyguları yıpranan ve yönetimin vicdan değerlerinden kuşku duyan bir toplum, bütün ideolojik virüslere açık bir yara haline gelir.
Kökten dincilik, mezhepçilik, ırkçı şövenizm, düzen karşıtı örgütler v.s.
Aslında sorun yatırım.
Oysa...
Parmağını oynatmadan servetini katlamak varken, kim yatırıma yönelir?
Yüzde 110 kar hangi sektörde var?
Üstelik her girişimcinin potansiyel vergi kaçakçısı gözüyle görüldüğü, yatırımın ve girişimciliğin bürokrasi çarklarına karşı savaşıma dönüştüğü ve işadamlığının
- maceraperestlerin dışında - kahramanlık haline geldiği bir ülkede...
Bu ülkeye yabancı sermayenin de gelmeyişi düşündürücü değil mi?
Özelleştirmelere doğru dürüst bir alıcı çıkıyor mu?
Bu yüzden ve gecikmelerle,
Türkiye son
5 yılda tüm dış borçlarını karşılayacak kadar olası geliri kaybetti.
Böyle bir manzarada, işsiz kitlelere devletin memuriyet kadroları açılıyor.
Her iktidar, kendine yakınlara onbinlerce memuriyet dağıtıyor.
Sonunda sayısı çok, geliri hazin, olanakları dar, umutları yitik, yaşamı bir pranga gibi ayaklarında sürükleyen bir memur kitlesi oluşmuş.
Güncel
Ve güncel konuya gelelim.
Memur maaşlarına yapılacak zamane zamları...
Yüzde 10, en fazla
yüzde 20... Sonra da
yüzde 5 iyilik düşünülecek.
İnsaf.
Sadece
1999'un ilk 5 ayında enflasyon oranı
yüzde 30'u bulacak.
Yani memura verilecek zam, çoktan tükendi bile.
Oranlar değil, rakamları konuşalım.
Ortalama memur maaşı
120 milyon lira.Yani
6. dereceden birinci kademe lise mezunu 10 yıllık bir memur.
Eğer öngörülen oranı da aşan
yüzde 40 oranında bir zam gelirse, eline
36 milyon lira fazla geçecek.
Maaşı
156 milyon lira olacak.
4 kişilik bir ailenin sadece mutfak gideri
110 milyon lira.
Ev kirası, aydınlanma, ısınma, su ve taşıt giderleri, çocukların bakımı, sağlık giderleri nasıl karşılanacak?
KESK'in (Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu'nun) hesabına göre, bu dört kişilik aile eğer 50 milyon lira da ev kirası veriyorsa, - ki bu fiyata da ev var mı? - maaşın 300 milyon lira net olması gerekiyor.
Memurun 1993'te satınalma gücü 100 puan iken, 1999'un 5. ayında 41 puana düşmüş bulunuyor.
Bütçede eğitim, sağlık harcamaları 6 yılda yarı yarıya düşmüş bulunuyor.
Paralar faize, personel giderlerine ve sosyal güvenlik açıklarına akıyor.
Türkiye'yi yönetme iddiasında olanlar, sadece bugüne "insani yaşam" ölçülerine çözüm bulmakla değil, daha ötesi yapısal reformu da gerçekleştirmek zorundadır.
Yazara E-Posta: gcivaoglu@milliyet.com.tr