DOĞAN Yayın Holding’e yüklenen ceza için yazmak “meşru savunmadır.”
Öncelikle “basın özgürlüğünün” savunulmasıdır.
Demokrasinin “ekselanslarının” gazetesi ve televizyonu olmayan, üzerine “yandaş” etiketi yapışmamış medyaya ihtiyacı var.
“Meşru savunmanın” bir diğer önemli nedeni, medyanın toplum adına gözlem ve denetim işlevini sürdürmesi gereğidir.
Adil ve eşit yaşam hakkı için tavır koymak da “meşru savunmanın” önemli nedenidir.
İktidarın borazanını çalmıyor diye hiç kimse, hiçbir aile, hiçbir kurum üzerinde “gözdağı” izlenimi veren şimşekler çakmamalı.
Ve...
Metin Toker’in “Adam gibi yapılırsa gazetecilik, dünyanın en güzel mesleğidir” söyleminin de bir gereğidir.
Bütün bu nedenlerle, yazdıklarımız “patron kalemşörlüğü” gibi sığ polemiklerin konusu olamaz.
Hukuk ve ötesiDOĞAN Yayın Holding’in açıklamalarını tekrarlamıyorum.
Vergi vermek, her vatandaşın kutsal görevidir.
Aydın Doğan’ın, 6 kez Türkiye ve 9 kez de İstanbul vergi rekortmeni olduğunu hatırlatayım.
Bu son durumda kararı “bağımsız yargı” verecektir.
Yargıya güvenmek esastır.
Bunun ötesinde yaptırım yolları da var ama Türkiye’nin tüm sigortaları atmadıkça pratiğinin olması mümkün görünmüyor.
Uzun bir yargı sürecinin kapısı açılmıştır.
Ancak...
İdarenin de yargıya güvenmesi, kendi birimlerinde yanlış bir yorum olasılığının büsbütün yok sayılmaması gerekir.
Hadise iktidar ile Türkiye’nin en büyük medya grubunun bilek güreşi gibi algılanmamalı. O sakat yola sokulmamalı. Şahıslar ve partiler geçicidir, kalıcı olan kurumlardır. Maliye Bakanlığı da Türkiye’nin geleneği köklü, saygın kurumlarından biridir.
Başta Erdoğan olmak üzere, iktidar da yargıyı etkileyebilecek söylemlerden uzak durmaya ve artık vergi cezası davasının tarafı olan Doğan Yayın Holding’i hedef almaktan sakınmaya özen göstermelidir.
AB’ye tam üye olmak iradesindeki Türkiye, bu olayla da sınavdan geçmektedir.
Hukuk devleti herkes için lazım.
KANIT ve KARİNE
MEHMET Sevigen vakasının sarsıntıları daha da derinleşerek sürüyor.
Ali Topuz gibi partinin ağır topları da Sevigen’in artık “CHP Genel Sekreter Yardımcısı koltuğunda oturamayacağını” açıkça söylemekteler.
Yasal bir suç kanıtı yok ama istifayı ya da görevden alınmayı gerektiren siyasal etik karine apaçık ortada...
Zaten Sevigen bile “yaptığının etik olmadığını” söylüyor.
Genel Başkan Deniz Baykal da “yasal suç yok ama yaptığı uygun değil” diyor.
O halde “etik değilse, uygun değilse” bu konuya noktayı koymak için neyi bekliyorlar?
Baykal’ın “Kanıt gelirse ne yapacağımızı görürsünüz” söylemi, bu nedenlerle havada kalıyor.
Sevigen’i tanımam. Hiçbir kişisel karşıtlığım yoktur.
2009 Türkiye’sinde develer hamuduyla götürülürken onun durumunun çok daha hafif olduğu da apaçık ortada...
Ama...
Mesele Mehmet Sevigen’i çok aşıyor.
Türkiye için fevkalade duyarlı bir seçim sürecinde, kampanyasını Kılıçdaroğlu simgesiyle “temiz siyaset” yörüngesine oturtmuş CHP’yi boşluğa savuruyor.
Yörüngeden çıkarsa, seçimlere şu kadar az süre kala avare kasnak boşlukta dolaşır ve AKP’ye bir kez daha altın tepside oy sandıklarını hediye eder. Yani...
Mehmet Sevigen simgedir. O kadar.
Türkiye’nin demokrasi yazgısında ayağa batan bir kıymık bile çok şeyi değiştirebilir.