Ne yazık ki peri masalları güzel başlıyor ama sonu acı olabiliyor, bilemiyoruz...
ÖZDEN (İnönü) Toker, henüz öğrenci... İstanbul’da o da öğrenci olan Metin Toker’le tanışıyor.
Toker; “Özden’in örülmüş gür ve siyah saçları, iri gözleri beni çekti” diye anlatır.
Birbirlerinden telefon numaralarını alırlar.
Metin Toker muhabir olarak çalıştığı Cumhuriyet Gazetesi’nin numarasını verir, Özden İnönü ise Dolmabahçe Sarayı’nın...
Genç ve varlıklı olmayan gazeteci ile Cumhurbaşkanı-Milli Şef-İkinci adam İsmet Paşa’nın kızı arasındaki peri masalı diye anılan aşk böyle başlar.
Düşünün İstanbul’da bir genç, hoşuna giden kızın telefon numarasını istese sözgelişi, Kadıköy’den, Etiler’den, Bebek’ten, Bayrampaşa’dan, Gültepe’den, Fatih’ten, Ataköy’den bir semt numarası verir.
Ama... Metin Toker’e verilen numara, Dolmabahçe Sarayı’dır.
Peri masalı İstanbul’da, Ankara’da, sonra da Metin Toker’in muhabirlik yaptığı ve siyasal bilgiler okuduğu Paris’te, Özden İnönü’nün okuduğu Londra’da devam eder.
Ve Paris’te bir yılbaşı...
Arkadaşlar arasında yeni yıl kutlama partisi...
Paşa baba “vermem...”
ANCAK her peri masalı gibi aşklarda yaşanan engeller, burada da yükseliyor.
O yıllarda gazetecilerin ekonomik durumları hiç parlak değil.
Gazeteciye kız verilmiyor.
İsmet İnönü’nün de Paris’teki evlilik sözüne itirazı var.
Özden İnönü’nün, kökünü aşktan alan diplomasi zeka pırıltısını yansıtayım...
Babasına; “Metin’le evlenmeme izin verirseniz bu evliliğin sorumluluğunu üstlenirim. Yok izin vermezseniz, sizin istediğiniz bir başkasıyla da evlenebilirim ama o evlilikte mutlu olup olmayacağımın sorumluluğu da size aittir” der.
Bu sözlerden sonra bariyerler iner, nişan Maçka’daki İnönü Köşkü’nde yapılır.
Ya düğün?
O süreçte 1950 seçimlerinde demokrat parti kazanmıştır. Çankaya’daki Cumhurbaşkanlığı Köşkü’ne de yeni Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve ailesi geçmiştir.
İnönü ise daha Cumhuriyet’in ilk yıllarında aldığı Pembe Köşk’tedir.
Düğün Pembe Köşk’te yapılır.
İki pembe köşk anısı
İNÖNÜLER Pembe Köşk’e geçtikten sonra Metin Toker, Özden İnönü’ye telefon ederek takılır.
“Hani merak ettim , baban Cumhurbaşkanlığı’ndan düştü. Aç mısınız? Bir şeye ihtiyacınız var mı, yardımda bulunabilir miyim, geleyim mi, ne yapayım?”
Özden Toker’e, bunları anlatırken ben de takıldım: “ Açız ama gururluyuz.”
Gülerek “aynen öyle” dedi.
Pembe Köşk’te düğün, sade ama güzel olmuş.
Pembe Köşk’ün böyle hoş anılara mekân olduğunu da belirteyim.
Özden Toker; “Cumhuriyet’in ilk balosu, Atatürk’ün isteğiyle 22 Şubat 1927’de Pembe Köşk’te yapıldı” diyor.
Karlı bir geceymiş. Otomobiller çıkamamış. Davetliler karda yürüyerek bata çıka gelebilmişler.
Yabancı büyükelçi eşlerinin çoğu, herhalde ayakkabıları sırılsıklam olduğu için çıplak ayakla dans etmek zorunda kalmışlar.
Atatürk, Latife Hanım’dan ayrılmış olduğu için bu balonun Çankaya Köşkü’nde değil, Mevhibe Hanım’ın evsahipliği yapacağı Pembe Köşk’te düzenlenmesini uygun görmüş.
İnönü’nün 4 saatlik 2. yaşamı
İSMET İnönü kalp krizi geçirip bir süre hastanede yattıktan sonra daha rahat etmesi için aile, Pembe Köşk’e gelmesini uygun bulmuş.
Köşk’teki geniş yatak odası, tüm donanımlarıyla hastane odasına dönüştürülmüş.
Doktor ve hemşire sürekli yanında kalıyormuş.
Bir ara kalbi durmuş.
Kalp atışlarının durduğunu gösteren o dümdüz çizgi ve tekdüze elektronik uyarı sesine, kızı Özden Toker tanık olmuş.
Odadaki genç doktor, İnönü’yü hayata döndürmek için kalbine darbeler vuran şok aygıtını çalıştırmaya başlamış. Sonunda İnönü’nün kalbi çalışmaya başlamış.
Elektronik ekrandaki tek çizgi hareketlenmiş.
Ancak bu ikinci yaşam ne yazık ki sadece 4 saat sürmüş.
Bir aile için sevgili varlığının 4 saat daha hayatta olduğunu hissetmek az şey mi?