Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Avrupa gazete, dergi, radyo ve televizyonları, Türkiye'ye sözümona çağdaşlık ve hukuk devleti nasihatları vermeye kalkışırlarken, işte farklı bir ses.
Afrika'dan Çin'e, Avrupa'dan Amerika'ya ve Avustralya'ya kadar 120 müzisyeni bir araya getiren "Uluslar Orkestrası" Şefi Prof. Justus Frantz, Türkiye'deydi.
Hiç bitmesini istemediğim bir söyleşimiz oldu.


Saraydan kız kaçırmak

Justus Frantz şöyle diyordu:
"200 yıl önce, Türk motifleri, Batı'nın saraylarında ve sahnelerinde modaydı.
Mozart'ın Saraydan Kız Kaçırma Operası'nda, Doğulu hükümdar, hoşgörünün, bağışlamanın ve semahın değerini canlandırmaktadır.
Gene Mozart, ünlü Türk Marşı'nı yazmıştır.
Ayrıca Yeniçeri ritimlerinden esinlenen Beethoven'ın Dokuzuncu Senfonisi'nin finali, bugün AB'nin simgesel marşıdır.
İleride, ben bu marşın ona kaynak ülkelerden biri olan Türkiye için de, AB'ye girişi bağlamında çalınacağını ümit ediyorum.
Prusya Kralı 2. Frederich de, Yeniçeri müziğinden etkilenmişti.
Yeniçeri'ye ritim tutan büyük davullar, orkestralarda yer alan timpanilerin atasıdır."



Kucak açmak

Ayrıca Justus Frantz, Türkiye'nin İkinci Dünya Savaşı'nda Naziler'den kaçan bir dizi ilim adamının yanı sıra, büyük müzisyen Hindemith, ve arkadaşlarına kucak açtığına da işaret etti.
Şu sözleri de duygulandırıcıydı:
"Ülkenizin geniş kültürel geleneğine hayranım.
Bugün camilerinizdeki müezzinlerin, yükseköğrenim yapmış çok yönlü insanlar olduğunu ve sadece teolojik değil, aynı zamanda müzik eğitimi de aldıklarını öğrendim.
Müzisyen olarak, bu uygulama tabii ki hoşuma gidiyor."
Son olarak belirteyim, dünyaca ünlü bir maestro Justus Frantz'ın büyükbabası, Türk ordusunda görev yapan Von Moltke Paşa'dır.
Justus Frantz, "Türkiye'yi en az büyükbabam kadar iyi anlatmak isterim.
O, anılarında yazıyla anlattı.
Ben ise, müziği ve kültürüyle" dedi.


İbn Rüşd'den çifte vatandaşlığa

Maestro Frantz'dan yansıtacağım şu cümlelere de bakınız.
"Her seferinde güncel tartışmalar, çifte vatandaşlık veya AB'ye girmek gibi konularla sınırlandığı zaman, aklıma gelir.
Keşke daha gerilere kadar gidip, bugüne varsak.
İbn Rüşd, 12 Aralık 1198'de vefat etmişti.
Aristoteles'in yorumlarını yazmıştı.
Oysa Aristoteles, Avrupa'da hemen hemen hiç tanınmamaktaydı.
Onun Avrupa kültüründe bilim ve felsefe temelini oluşturan görüşleri, İbn Rüşd kökenlidir.
Yani İslami bir ilahiyatçı, Batı uygarlığının kaynağında yer almakta.
Bu da, Avrupa kültür kibirinin, sadece haksızlık değil, aynı zamanda kültürsüzlük göstergesidir.
Aristoteles'ten İbn Rüşd'e ve onu Avrupa'ya tanıtan Thomas von Aquin'e bir çizgi, şimdiki Avrupa'nın aydınlanma ve akılcılık dönemine uzanmaktadır."



Müşteriler rahatsız olabilir


Justus Frantz, iyi bir piyanist.
Eski Alman Şansölyesi Helmut Schmidt'in iyi arkadaşı.
Geçenlerde, onun 80. doğum yıldönümünde, küçük bir dostlar grubu parti vermişler.
Beethoven'ın Dokuzuncu Senfoni'sini, Frantz piyanoda çalmış.
Anlatıyor:
"Önce H majörle çaldım.
Alkışlara selam verirken,
'bu bir kabiliyetti' dedim.
Sonra, aynı parçayı G majör çaldım.
Tabii çok daha güzel oldu.
'Bu da dehadır. Çünkü, Beethoven öyle çalardı' diye izah ettim."
Aradaki farkı, onun piyanosundan dinlemek istedik.
Yemeğin verildiği otelin yanındaki salonunda piyano vardı.
Oraya geçmek istedik.
Otelin görevlisi ve halkla ilişkiler sorumlusundan aldığımız cevap, saç diplerimize kadar yüzümüzü kızarttı:
"Orada zaten bir piyanist var.
Müşteriler rahatsız olabilirler."
Dünyanın her yerinde, her piyanist böyle bir üstadın müzik şölenine havalarda uçarak "EVET" cevabını verir.
Türkçe bilmemesine rağmen, maestro olumsuz cevabı hissetti ve bize "farkı" Almanya'daki evinde, kendi piyanosuyla göstereceğini söyleyerek durumu geçiştirdi.
Masada bulunan Türk - Alman Vakfı'nın diğer üye ve konuklarını da, davet etti.



Ve Apo olayı


Bütün bu satırlar, Batı medyasında Apo'nun paketlenişi bağlamında yapılan, büyük çoğunluğu olumsuz yayınların nedenlerine ışık tutuyor.
Türkiye, kendini iyi anlatamıyor.
Kendini, kendisinden daha iyi anlayan ve anlatanlara, çoğu kez yabancı kalıyor.
Meydan, Türkiye'ye karşı olanlara bırakılıyor.
Dünya tarihine, Kanuni adıyla geçen ve hukuk devletinin simgesi sayılan Sultan Süleyman'ın torunları, adil ve çağdaş yargı için uyarıların hedefi haline geliyor.
Televizyonlarda, çağdaş görünümlü, aydın, hukuk adamlarının karşısında, insani koşullarda sorgulanmakta olan bir Abdullah Öcalan görüntüsü yok.
Tam tersine, defalarca çevrile çevrile, gözleri bağlı, başı kukuletalı, Apo imajı getiriliyor.
30 bin insanın katili için bile olsa, bu da Türkiye'yi tanıtım cinayetidir.



Yazara E-Posta: gcivaoglu@milliyet.com.tr