Genel kuraldır.
Siyasi partiler, medya ile en iyi ilişkileri muhalefet döneminde kurarlar.
Medyaya, sürekli görüş iletirler.
Araştırmalarını ve iktidar için elde ettikleri bilgileri verirler.
Gazete ve TV'lerin Ankara büroları, merkezleri sürekli muhalefet kurmayları tarafından aranır, ziyaretler yapılır.
Gündemin oluşmasında, muhalefetin katkısı büyüktür.
Demokrasi el kitabının temel hükümlerinden biri, medya - muhalefet ilişkisidir.
1998 Türkiye'sinde, ne gariptir ki, muhalefet partileri tarafından medya, adeta "düşman" gibi görülüyor.
Hatta...
"Gibi görülmek" bir yana, "düşman" ilan edilmiştir.
"Medya", muhalefet partilerine göre, adeta "mücadele edilmesi gereken bir siyasi partidir."
Bütün demokrasilerde ve Türkiye'nin yakın geçmişinde, muhalefet partilerinin doğal müttefiki olan medya, sanki düşman mevzileridir.(!)
Türkiye'nin demokrasi tarihinde temel taşları oluşturan bu medya, onların söylemiyle "bir kısım medyadır".
"Siyasi linçle" yok edilmelidir(!)...
Ekranlarına çıkılmaz.
Programlarında yer alınmaz.
Gazetelerine demeç verilmez.
Ama...
Medya erişim alanı çok daha dar olan, yani bizim dilimizle tiraj ve izlenme payı hayli az bir kısım medya ile de içli dışlı olunur.
Bunda, siyaset mantığı olduğu söylenemez.
Siyasi partilerin mesajlarını kitlelere ulaştıracak büyük satışlı ve yüksek reytingli medyaya uzak durarak, neredeyse "kendi söyler, kendi dinler" görüntüleriyle, siyaset, trajikomik oluyor.
İletişim biliminde, şöyle bir söz vardır:
"Erişemediğin yerde yoksun."
İletişimin alfabesini dahi inkar eden bu kafa, kitlelere mesajını eriştiremediği gibi, bir vahim yanlış daha yapıyor.
Küstüğü medyanın sayfalarına, ekranlarına "önyargıyla" bakıyor.
Belki de, hiç bakmıyor.
O yüzden, kitlelerin nabzını bile iyi tutamıyor.
Oysa...
O sayfalarda ve ekranlarda, toplumun profili çizilmektedir.
Ayrıca, kendilerinin de, kamuoyunda algılanan görüntülerine, o sayfalarda ve ekranlarda ayna tutulmaktadır.
Dahası...
Bu "kendin söyle, kendin dinle" siyasetini güdenler, makyajlı kamuoyu araştırmalarıyla kendilerini, buğday ambarında sanmaktalar.
Toplumun en büyük bölümünü ve ona erişen medyayı inkar ederek, gittikçe daralmakta olan bir parantezin içine sıkışmış siyaset, akılcı değildir.
Öte yandan, geçen hafta Milliyet'te yayınlanan bir söyleşime de işaret etmekte fayda var.
Fransa'nın TF - 1 adlı en büyük kanalının öğle haberlerini sunan Jean Pierre Pernault, yüzde 57 gibi inanılmaz yüksek bir izlenme payına sahip.
Onunla söyleşimizde, "bu denli büyük izlenme payına nasıl ulaştığını, izleyici yığınlarını mıknatıs gibi nasıl kendi haberlerine çekebildiğini" sordum.
Çeşitli etkenleri sıraladı.
Bunlardan ikisi çok önemliydi.
Birincisi...
Onun kişiliğine, dürüstlüğüne, gazetecilik etiğine olan inançtır.
Fransız yurtseverliğinin de simgesidir.
İkinci etken ise, "bütün partilere, sosyal sınıflara, kurumlara aynı mesafede kalabilmektir.
Yayınlarda kesin tarafsız tutumudur.
Haber değeri olan her konuya gerektiği kadar yer vermektir.
Baskı, hatır, tepki, kasıt unsurlarından arınmış, izleyenlere kesin güven veren haberlerdir."
Pernault, bu tutumun "gazetecilik etiğinin yanı sıra, çalıştığı kurumun yararları için de çok önemli olduğunu" vurguladı.
Çünkü...
Muhalefetin tümünü ya da bir bölümünü...
Yahut, iktidarı yok farzeden bir yayın politikası, haberlerin, o partileri destekleyen kitleler tarafından izlenmemesi, gazetelerin alınmaması gibi bir sonuç yaratır.
Daha az izlenme payı, daha az satış, kurumun itibar ve ticaret grafiğini aşağıya çeker, gelirlerini düşürür.
TF - 1'in sahibi, Pernault'un deyimiyle, haberler bölümünün üzerine bir fanus koymuş.
Onlar, ne iktidarın ne iş dünyası dükalarının, ne de muhalefet tehditlerinin erişemeyeceği cam fanusun altında tarafsız yayınlarını sürdürüyorlar.
1998 Türkiye'sinde, muhalefetin ters tavrı, ister istemez büyük medyayı da zaman zaman onlara ait haberleri göreceli olarak azaltmak zorunda bırakıyor.
Medyada olumsuz tavırlara neden oluyor.
Geçmişte Doğan Avcıoğlu'nun, Coşkun Kırca'nın yönettikleri CHP araştırma bürosu, daha ileriki yıllarda Demirel'in telefon maratonları muhalefet - medya ilişkisine bizden örneklerdir.
Ama politika, bu kültürle yetişmeyenlerin ellerinde olduğu için, bu - iyi - örneklerden neredeyse habersizler.
Yazara E-Posta: g.civaoglu@milliyet.com.tr