Önce üç düşüncemizi altını çizerek belirtelim.
- Erbakan'ın çizgisine, kişiliğine, imajına, politikasına, fikirlerine, üslubuna
- neredeyse bütünüyle - karşıyızdır.
- Ancak,
Başbakanlık ve siyasi parti liderliği yapmış
70'li yaşlardaki bir politikacının hapse girecek olmasını içimize sindiremiyoruz.
- Bununla beraber, hukukun
- genellik - ilkesi gereği, kanunlar herkese uygulanır. Elbette
Erbakan için de uygulanacaktır.
Yapılacak şey, gerekiyorsa kanunun değiştirilmesidir.
Batı demokrasilerinde ve özellikle
ABD'de geçerli olan
"yaşayan hukuk" yani
"kamu vicdanı ile örtüşen hukuk" yaratılır.
Çağdaşlık
Bu soyut bakıştan sonra gelelim somuta...
Erbakan, 25 Şubat 1994'de,
Bingöl'deki dini ayırım söylemiyle mahkumiyete neredeyse çanak tutmuş:
"Bu ülkede 12 parti yok, iki parti var. Hak ve batıl..."Yani...
İslam'ın kabul ettiği
(!) kendi partisi ve
İslam'ın reddettiği
(!) diğerleri.
Dini siyasete alet etmenin dikalası.
Üstelik...
Demokrasiye de aykırı.
Hani siyasi partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıydı?
Parti kapatmaya karşı çıkma gerekçesi de bu değil mi?
Erbakan'ın aynı konuşmasında halkı kökenlerine göre ayırmaya dönük kelimelerine de bakınız:
"Bu ülkenin evlatları, asırlar boyu mektebe Besmele ile başlar.Siz geldiniz Besmele'yi kaldırdınız; yerine Türküm, doğruyum...
Sen bunu söyleyince, öbür taraftan da Kürt kökenli Müslüman evladı, 'ya öyle mi? Ben de Kürdüm, daha doğruyum'
deme hakkını kazandı."Edilecek laf mı bu?
Erbakan'ı mahkum eden
TCK'nın
312. maddesi de zaten halkı, sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığı amacıyla tahrikin cezalandırılmasını düzenliyor.
Açık ve yakın
TCK 312, mutlaka kalması gereken ve
Türkiye'nin bütünlüğünü koruyabilecek tek madde.
Ama...
Bu haliyle mi?
Bu madde için bir değişiklik önergesi,
Meclis gündeminde
167. sıra numarasıyla bekliyor.
Anayasa Komisyonu Başkanı Ertuğrul Yalçınbayır tarafından verilen ve bu önergeyle
TCK 312'de yer alan tahrikin ancak umumun emniyeti için tehlike yaratacak şekilde olması koşulu getirilmekte.
Yani...
Söylem, toplum emniyetini sarsacak
"açık" ve
"yakın" bir tehlike oluşturmalı.
Erbakan, bu konuşmayı
6 yıl önce Bingöl'de yapmış.
Konuşmadan sonra
Bingöl'de ve yörede hatta
Türkiye'de genel güvenliği sarsacak bir eylem dalgalanması, bir toplumsal hareket olmuş mu?
"Hayır."Hukuk laboratuvarı
O halde, hadise hukukun bir bakıma laboratuvar deneyi gibi görülebilir.
312'nin kalması ama değiştirilmesi gereğini ortaya koymaktadır.
312 kapsamına giren
sol ve
sağ aydınlar için de bu değişiklik
"yaşayan hukukun" gereğidir.
Ama bu değişiklik, şiddet bağlantılı olanlara kesinlikle geçit vermemeli.
Erbakan, önce
tashih - i karar sonra infazın
4 ay ertelenmesi gibi yasal haklarını kullanacaktır.
Ardından büyük olasılıkla
AİHM'ye başvuracak ve oradan alınacak bir yürütmeyi durdurma kararıyla en az
2 yıl süreyle infazı geciktirebilecektir.
Ama...
Bu süre içinde
Türkiye de konuyu iyice tartışmalı ve
Kopenhag Kriterleri'ndeki eyleme dönüşmeyen, genel güvenliğe, ülkenin ve ulusun bütünlüğüne karşı açık ve yakın tehlike oluşturmayan söz ve fikir özgürlüğü düzenlemesini yapabilmelidir.
O güne kadar da
Erbakan, "dönüşü muhteşem olacak" beklentileriyle
FP'yi uzaktan yönetmeyi sürdürür.
Yenilikçilerin önü henüz tam açılmış değil.
Yazara E-Posta: gcivaoglu@milliyet.com.tr