27 Mayıs 2011 Türkiye’sinde “asker eksenli” iki haber yoksa “ilahi bir tesadüf” müydü?
Cumhuriyetin ilk askeri darbesinin 51’inci yıldönümü tartışmalarında “askerin yeri şimdi ne” sorusuna cevap aranırken bir diğer haber sanki “işte cevap” mesajını veriyordu:
“Bazı generaller ve yüksek rütbeli subaylar, Balyoz davasında yeni belgeler nedeniyle özel yetkili savcıya ifade vermeye çağırıldı!..”
Bu haber yarım yüzyıl sonunda “askerin yeni yerinin” koordinatıdır.
Daha açık ortaya koyayım.
27 Mayıs ihtilal cuntası döneminin cumhurbaşkanını, iktidar partisi DP’nin başbakan ve bakanlarını, milletvekillerini, yüksek bürokratlarını sorgulamak ve yargılamak üzere Yassıada’da “özel yetkili” mahkeme kurdurmuştu.
Tarihe “Yassıada Mahkemesi” olarak geçen o hukuk dramını acı duyarak hatırlıyoruz.
Başbakan ve iki bakanın idam edildiği o mahkemenin kararları, Türkiye adalet tarihinin vahim derecede karanlık sayfalarıdır.
Menderes, Zorlu ve Polatkan merhumlara rahmet diliyorum.
Mahkeme başkanının İmralı adasındaki duruşma sırasında sanıklara “çünkü, sizi buraya koyan irade öyle istiyor” söylemi, hukukun ihtilalci subayların ayakları altına serildiğinin kanıtıydı.
Mahkemenin duvarında “ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR” yazıyordu ama aslında cuntanın ayakları altına serilmiş halıydı.
Aradan geçen 51 yılda bakınız bir diğer “özel yetkili” mahkeme... Bu kez “özel yetkili -sivil- savcıya” ifade vermek üzere muvazzaf 4 general, 1 amiral ve 1 albay çağırılıyor.
Silivri’de yatmakta olan muvazzaf ve emekli generalleri ve amiralleri de katınız.
Askerin bu “yeni yeri” altı çizilerek vurgulanmış olur.
Kimileri hâlâ “askeri vesayet” iddialarını sürdürerek siyasi iktidara “mağduriyet” pirimi üretmeye çalışsa da başka iddialar ise “mağdurun yer değiştirdiği...”
Askerin tepkisi bile “yeni yerini” gösteriyor.
Genelkurmay’ın “askeri nedenle” açıklamasına karşın kulağı delik gazetecilerin satırlarına göre “asker, her yıl aynı zamanda yapılan deniz tatbikatlarını, özel yetkili savcılığın ifade verme çağrısı nedeniyle iptal etmiş.”
51 yıl öncesinin meşhur Harp Okulu yürüyüşünü, onu izleyen 27 Mayıs 1960 ihtilalini geçin bir kalem, daha 15 yıl önce asker başbakanı indirmek için tanklarını sürüyordu.
Tanklara mı, siyasete mi “balans ayarı” tavrıydı bu?
2011 Türkiye’sinde -eğer iddialar yanlış değilse- askerin tepkisi kışla içinde kalıyor, siyasi en küçük bir renk vermeksizin, rutin manevralarını iptal ediyor.
YA SİVİL PAŞALAR27 Mayıs’tan 1960 ihtilalinden bu yana “askerin değişen yeri” tartışılırken, burada “sorgulanmayan” bir konuya da girelim.
Askerin itibarsızlaştırılması, yıpratılması, TSK’ya güvenin aşındırılması hedefine odaklanmış olanların eskiden nerede, Mayıs 2010 Türkiye’sinde ise nerede olduklarına da bakmak gerekmez mi?
27 Mayıs ve sonrasında, hatta 28 Şubat’ta, 2002 seçimlerinde AK Parti’nin iktidar olmasının öncesinde askere yakın duran ve “sivil paşalar” diye anılanlar, şimdi TSK’ya karşı “zarzuelalar korosunda” kadrolular.
Demokrasi içinde her kurum gibi TSK da küresel çağdaşlık tanımlarıyla belirlenen yerinde olmalıdır. Yanlışları elbette tartışılmalı, demokrasi içindeki yerinin sınırlarına çekilmeli.
Bunu sağduyuyla savunmak bir şeydir.
Ama...
Faklı dünya görüşlerine beslemeler gibi yanaşarak “göze girmek için” TSK’yı hedef almak ise başka şey.
Şeyhin, kralın, despotun, imtiyazlı sınıfın ordusu değil, halkın içinden halk çocuklarının ocağıdır TSK.
Ayıp oluyor.
....................
Bir gezi nedeniyle havaalanında, Star gazetesine yapılan saldırıyı henüz öğrendim üzgünüm. Olay, siyasi gerilimin böylesine yükseltilmesinin tehlikeli sonuçlara uzanabileceğini gösteriyor. Hepimiz sağduyulu olmak zorundayız ve Star’daki meslektaşlarıma geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
GC