Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Mustafa Sandal ile Woody Allen karşılaşınca...

NEW York’ta bir doktor odası... Mustafa Sandal muayene için sıra beklemekte. İçeri Woody Allen girmez mi?
Mustafa şaşırıyor.
Oysa Amerika’da tüm sanatçıların zorunlu olduğu bir muayene bu.
Sinema ya da herhangi bir gösteri etkinliğinde yer alacak sanatçı mutlaka belediyenin “doktor kontrolünden” geçmek zorunda.

Mustafa Sandal ile Woody Allen karşılaşınca...

Mustafa Sandal da “Sanatçılar sendikasının” koyduğu bu kural gereği “New York’ta Beş Minare” filmi için kamera karşısına geçmeden önce doktora muayene olmuş.
Mustafa Sandal anlatıyor:
Sendika her aşamada var.
Mesela sette önümdeki bardağı kaldırıp başka bir yere mi koyacağım... Buna izin yok.
O işi sadece setteki görevli kişi yapabiliyor. Caddede çekim yapıyoruz. Figüranlar yürüyorlar.
Bir adım bile atsalar ücretleri 250 dolar.
Eğer konuşmaları da gerekiyorsa, tek kelime etseler, tutun ki “merhaba” deseler ücretleri 750 dolar. Sendika film setine bir masa koyuyor.
Üç yetkilisiyle bütün çekimi kontrol altında tutuyor.
En büyük oyuncu, sıradan figüran ya da bir set işçisi olsun hiç fark yok, hepsi en fazla 10 saat çalışabiliyor. 10 saat doldu mu gidiyor.
Aradan 10 saat geçmedikçe tekrar çalışamıyor.
“Yahu 20 dakika sonra seti zaten tatil ediyoruz, bırakın bugün 10 saat 20 dakika çalışsın” diye istediğin kadar rica et
sanki duvara konuşuyorsun.
Bizde özellikle dizilerin sanatçıları, teknik ekibi, set işçilerini bazen 20 saat aralıksız çalıştırdıklarını, kamera arkasındakilerden bazılarının yorgunluk ve uykusuzluktan bayıldıklarını anımsıyorum.
Buna medeni bir çözüm getirilmeli.

NEDEN BEŞ MİNARE
Mahsun Kırmızıgül “Bitlis’te Beş Minare” şarkısından esinlenmiş.
Film de zaten Bitlis’te final yapıyor.
ŞEFFAF ODA’nın Mustafa Sandal’ın yanı sıra bir konuğu da Yonca Lodi’ydi.
Yonca “opera eğitimi” almış.
Fakat pop ve Türk müziğinin de hakkını tam vererek söylüyor.
“Bitlis’te Beş Minare”yi öylesine yerel harmanla seslendirdi ki, inanılmaz.
Mustafa Sandal “bu şarkıyı Yonca’dan dinlemiş olsaydı Mahsun filmin bitiminde jenerik akarken mutlaka kullanırdı” dedi.
Ve ekledi:
“Yonca söylerken martılar bile durdu...”

Haberin Devamı

CD’DEN ALKIŞLAR DİNLERİM
New York’ta Beş Minare’nin “İstanbul Emniyet Müdürü” rolünde Zafer Ergin gene başarılı.
Arka Sokaklar dizisinde emniyet amiri, bu filmde ise müdürlüğe terfi etti.
Ankara Dil ve Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü’nü bitiren Zafer Ergin, Haluk Bilginer ile birlikte “işte ustalar” dedirtiyor. Hele “nezarethanede karşılaşma sahnesi...”
Zafer için öncelik elbette tiyatro. Ama...
“Dizilerden zaman bulamadığını, uzun süredir üzerinde çalıştığı bir senaryo olduğunu, mutlaka oynayacağını” söylüyor. Peki “ya yönetmenlik?”
İlginç bir cevabı var:
“Yönetmen birkaç ay çalışır. Oyunu sahneye koyar.
Oysa ben hep oynamak istiyorum.
Oynamadığım zamanlar alkışı özlüyorum.
Çalışma odamda alkış efekti olan CD’leri dinlediğim ve böylece özlem giderdiğim olmuştur.”
ŞEFFAF ODA’da Yonca Lodi’nin şarkıları ile New York’ta Beş Minare’den kamera arkasını yansıtan hoş bir söyleşi var.

ÇAĞAN REDD’İ DİNLEDİ, FİLMİNİ YAPTI
GENELDE filmin konusu düşünülür, senaryosu yazılır, çekilir... Müziği ona göre kurguya girer.
Çağan Irmak’ın son filmi “PRENSESİN UYKUSU” bu sırayı bozdu.

Mustafa Sandal ile Woody Allen karşılaşınca...

Çağan Redd’in filminde kullandığı Redd Grubu’nun şarkısını dinlemiş ve bunu sinema filmi yapmaya karar vermiş.
Senaryo sonradan gelen istim...
Bunu, küçük bir grup gazeteci arkadaşla filmi izlemeden önce İmaj Merkez Binası’nın şık teras katındaki davette laflarken öğrendim.
Sonra...
En alt kattaki “butik sinema salonuna” indik, Çağan’ın bambaşka bir denemesi olan filmi izledik.
Başarılı mı?
Sorunun cevabı için şu gözlemi yansıtayım.
“Yok Böyle Dans”ta
partnerim olan Roswitha ve Derya’nın partneri İvana’nın da bulunduğu sırada izledim filmi.
İkisi de “merhaba, teşekkür ederim, güzel” gibi 3-5 kelime dışında Türkçe bilmiyorlar. Film akarken, konuşmalardan kısa tercümelerle olanları anlatmak istedik.
“Hayır gerek yok. Görüntülerden her şeyi anlıyoruz” dediler.
Film bitti onlara ne anladıklarını sorduk.
Hiç ıskalamadan
filmi anlattılar.
Gazetecilikte hocam Metin Toker’in biz genç gazetecilere bir öğretisi vardı:
“Bir yazı, yabancı dile çevrildiğinde aynı değeri koruyorsa, iyi yazıdır...”
Bu söylemi Çağan Irmak’ın filmi için “iyi görüntüler ve kurgu, alt yazı olmasa da kendini izletir” diye çevirebiliriz.


Mustafa Sandal ile Woody Allen karşılaşınca...

İZ’İ İZLEYİN
Öyle dandik renkli film geçirilmiş karton gözlük falan değil.
3D teknolojisi ile yayını özel yapım gözlüklerle izlemek çok farklı.
Türkiye’den 3 coğrafyanın görüntüleri bir belgeselde...
İstanbul, Kapadokya ve Kaş...
Su altında Kaş kıyıları bir balık ve batık cenneti. Maldiv’ler gibi...
Gözlüğü takınca, ekrandaki “yüzen köpekbalığının kuyruğu” yüzüme değecekmiş gibiydi.
Kapadokya’da seher vakti havalanan rengaren balonlar üstüme üstüme geliyordu.
İstanbul belgeselindeki Pelin Batu sanki şu sıralarda New York’ta değil de yanı başımdaydı. Telefondan, bilgisayara, televizyona değişimler öylesine hızlı ki yetişemiyoruz. Harika şeyler oluyor. Bizden sonraki kuşaklara imreniyorum. Kimbilir şimdi hayal bile edemeyeceğimiz neler görecek, neler yaşayacaklar.
Örneğin... İstanbul-New York uçak yolculuğunu 1 saate indirecek projeyi hayata geçirmek üzere çalışmaların ilerlediğini okudum.
Öğle yemeği için New York’ta randevu ver, akşamına eve dön...
Harika...