Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

AÇLIK grevi için olumlu ya da olumsuz önyargılardan çok insani duygular ve hukuk ilkeleri dikkate alınmalıdır.
Bu ülkede hapiste yatarken “Nazım Hikmet de açlık grevine yatmıştı.”
Bu “duygusal” pencereden, “hukuk” penceresine geçelim.
Açlık grevleri hafifleyecek diye bir beklenti filizlenirken hapishanelerdeki “10 bin dolaylarında PKK ve PAJK’lının greve gideceği” açıklaması ortamı yeniden gerdi.
BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın “Öcalan’la düzenli görüşmeler grevleri yumuşatabilir” söylemi bir “anahtar” gibi görülebilir.
Sorun, “Abdullah Öcalan’a ailesiyle görüşebilme imkanı sağlamakla” çözülecek gibi görünmüyor.
İstenen şey “avukatlarının İmralı’ya düzenli olarak gidebilmesi...”
Aslında bu evrensel hukukun tanımladığı bir hak penceresinden bakılarak da tartışılmalı.
Abdullah Öcalan’ın sicilinde çok kan lekesi var ama o ya da bir başkası...
İsimleri silerek, sadece hukuk ilkelerini konuşalım.
Bir hükümlü...
Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası infaz edilmekte.
Mahkum ilke olarak her zaman avukatıyla görüşebilir.
En azından “infaz koşulları için” infaz savcılığına başvurmak üzere vekiline görev verebilir.
Bu infaz koşulları -ağırlaştırılmış müebbet hapiste- disiplin cezası nedeniyle uygulan-maktaysa, mahkuma itiraz yolu açıktır.
Önce...
“Disiplin suçu” ve “cezası” varsa bunun tebliği ve açıklanması gerekir.
Öyle bir durumda hükümlünün disiplin cezasına karşı bile infaz savcılığına -avukatı- aracılığıyla da başvurmak hakkı vardır.
Yani...
Her durumda hükümlünün gerekli gördüğü zamanlarda avukatıyla görüşmesi evrensel hukuk içinde bireysel hakkıdır.

ANAYASA MAHKEMESİ YOLU
HÜKÜMLÜ için yeni bir yol daha açılmış denebilir.
Anayasa Mahkemesi’ne “bireysel başvuru” olanağı konuşulmakta.
“İnsan hakları” eksenli başvuru hakkı bu.
Gerçi, Anayasa Mahkemesi’nin tavrı, içtihadı henüz oluşmuş değil ama hukukun aktığı kanallar ne kadar açık olursa demokrasi ve adalet zenginleşir.
Bütün kuralları ve kurumlarıyla işleyen demokrasilerde şiddet ya da kendine şiddet gibi eylemler içi doldurulmamış siyaset boşluklarıdır.
...........................
Not: Bakanlar kurulundan sonra yapılan “avukatlarla görüşme sorununun noktalanacağı” ve “anadilde savunma konusunda gerekli çalışmanın adalet bakanlığınca tamamlanacağı” yolundaki açıklamalar yukarıdaki satırlar ışığında anlamlı ve olumludur.

Haberin Devamı

EMİRLE AÇLIK GREVİ

Haberin Devamı

İNSAN hakları için “açlık grevi” iddiası bir “insan hakları ihlali”ne dönüşebilir mi?
Böyle bir durum olduğu söylenebilir.
Deniz Kaya yazılı bir açıklama yaparak “hapishanelerdeki -hasta, çocuk ve yaşlıların dışında- 10 bin PKK ve PAJK’lı tutuklunun 5 Kasım’dan (dün) itibaren açlık grevine başlayacağını” duyurdu.
Emirle, baskıyla, tehditle 10 bin hükümlüyü -sonu kalıcı sakatlığa, ölüme uzanma riski olan- süresiz açlık grevine itmek insan hakları kırmızı çizgisini parçalayarak geçmektir.
Bunun aksini düşünmek için “açlık grevine başlayacağı iddia edilen 10 bin kişinin hür iradeleriyle karar alacağı bir forum düzenlenmiş olması gerekirdi.”
Böyle bir şey mümkün olmadığına göre birileri -büyük olasılıkla Kandil’dekiler- talimat veriyorlar.
10 bin kişiyi açlığa yatırıyorlar.
Devletin duvarların içinde ya da ötesinde bu ülkedeki tüm insanların yaşam güvencesinden sorumlu olduğu gerçeğinden hareketle bu tür dayatmaların geçersiz bırakılması gerektiğine inanıyorum.
Öte yandan da...
Tehditle, baskıyla, zorbalıkla “ölüm orucu eylemini genişletmenin” de o eylemin amacıyla ters olduğunu görmezden gelmek olmaz.
...........................
Şu satırlar yazılırken BDP milletvekilleri toplantı halindeydiler.
“Biz de açlık grevine yatalım mı” sorusunu da kapsayan bu toplantı henüz sonuçlanmış değildi.
Ancak...
“Hapishanelerde açlık grevini teşvik edenler, kendi sofralarında kuzu şiş kebapları götürüyorlar” söylemi ve bu mesajı veren fotoğraflar BDP’de rahatsızlık yaratmış olmalı.
...........................
Açlık grevlerinin, ölüm oruçlarının sona ermesi için demokrasi ve hukuk ilkelerinin yanı sıra insanlık değerlerinden beslenen duygularla çözüm üretmek hepimizi kapsayan kolektif sorumluluktur.