Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Partisi iktidarda, "kendisi seçilme ve başbakan olma yasaklı." Üstelik, aynı hukuk maddesi Hasan Celal Gü-
zel’e yeşil ışık yaktıktan sonra, Erdoğan için...
Kırmızıya dönüştürülmüş. Kanun önünde eşitlik ilkesinde çifte standart. Hukukun ötesinde siyasal açıdan da Erdoğan’ın başbakan olması gerek. AKP’nin artıları ve eksileri için hiçbir mazereti olmamalı.
İlk seçimlerde oylar "başarıya" göre kullanılmalı... "Mağdur" yaratılarak duygusallığa değil.
Anamuhalefet partisi Genel Başkanı Deniz Baykal da bu görüşte. "Erdoğan’ın başbakan olabilmesi için Anayasa değişikliğine destek verebileceğini" söyledi.
Bu konudaki - dokunulmazlık koşuluna - daha sonra eğilmek üzere, şimdilik hukuk formülleri üzerinde duralım.

En basit formül TCK 312’den mahkûmiyet ile ilişkili olan başta Anayasa’nın 76. maddesi olmak üzere Siyasi Partiler Yasası’ndaki engelleri kaldırarak Erdoğan’ın "seçilme" prangasını kırmak... Ve Anayasa’nın 109. maddesini "parlamento dışından da başbakan atanabilecek" şekilde değiştirmek.
Hiç seçim falan gerekmeyeceği için en fazla 1 aylık iş.
Ama özellikle 109. maddenin bu şekilde değişimine karşı Cumhurbaşkanı Sezer karşı tavrını açıkça koydu. Bunun anlamı "Meclis’teki sayınıza güvenir ve değişimi yaparsanız referanduma giderim" mesajıdır.
Referandum Türkiye’yi çok gerer.
Cumhurbaşkanı ile iktidar partisini karşı karşıya getirir.
İktidar aslında kendisine tanınmış olan kredi aylarını boşuna tüketmiş, patinaj yapmış olur.

Ayrıca iktidarın hukuk kurmayları 109’u nasıl değiştirirler?.. Bir fikir birliği yok.
"Cumhurbaşkanı milletvekilleri arasından ya da parlamento dışından birini hükümet kurmakla görevlendirir" gibi bir hüküm, rejim dışı zorlamalarda parlamento dışı başbakan dayatmalarına olanak veriyor.
İktidarın hukuk kurmayları şöyle bir hükmü de düşünmüşler:
"Cumhurbaşkanı, en fazla milletvekili çıkarmış partinin genel başkanını hükümeti kurmakla görevlendirir."
O zaman da Cumhurbaşkanı’nın takdir hakkı tamamen kalkıyor.
Dahası...
Tutun ki bir parti 250 milletvekili çıkardı, diğer üç parti de 100’er milletvekili... Diğer 300 milletvekiline sahip 3 parti, 250 milletvekili çıkarmış olan partiyle ortaklık istemiyorsa ne olacak? Sırf bu üç partiden biri en fazla milletvekili çıkarmadığı için, aslında parlamento çoğunluğu oluşturdukları halde, aralarından birinin başbakanlığını öneremeyecekler... 45 gün içinde seçime gitmek zorunluluğu doğacak... Bu da akla zarar.

Erdoğan da Cafe Pazar programında böyle zor yolları benimsemeyeceği işaretini verdi.
Galiba aklın yolu önce CHP ile uzlaşarak "dokunulmazlığı sadece siyasetle sınırlandırmak" ve Anayasa’nın 76 ve Siyasi Partiler Yasası hükümlerini değiştirerek Erdoğan’ı seçilme engellisi durumundan kurtarmak. Ara seçimler hükmünü ise şöyle değiştirmek:
1- Ara seçimler genel seçimleri izleyen 30 aydan önce yapılamaz hükmünü kaldırmak.
2- "Ara seçimler için 28 milletvekilliğinin boşalması gerekir" sınırı yerine, "boşalan milletvekili yerine bir ay sonraki ilk pazar günü seçim yapılır" hükmünü getirmek...
Çünkü AKP’den TBMM’nin yüzde 5’i kadar, yani 28 milletvekilinin istifası, 28 milletvekili için hemen ara seçim, Türkiye’de gerilim, referandum ortamı yaratır. Seçim savurganlığı ve siyasi belirsizlikle ekonomi şirazesinden çıkar.
Oysa bu formül, sadece Erdoğan için değil. Daha sonra milletvekili boşalmaları için de rahatlama sağlar. Sıradan bir seçim haline gelir.
Tıpkı... Belediye başkanı seçimleri gibi...
Bir tek belde, bir tek ilçe, bir tek belediyede seçim yapılmıyor mu?
Abdullah Gül hata yapmıyor, teklemiyor ama, Erdoğan sorunu da şöyle veya böyle netleşmeli.