NİL Karaibrahimgil konserlerinde sahnenin hemen önündeki seyircilerinin üzerine atacak kendini...
“Evet... Kesinlikle yapacağım bunu” diyor.
Ancak...
O kişiler kendisinin seçtiği gruptan oluşacak.
Yani bir tür güvenlik ağı...
Gene de ikinci, üçüncü konserlerinde hayranlarının bu keyifli anı seçilmiş gruba bırakacaklarını hiç sanmıyorum.
Son albümünün klibinde bu sahneden seyircilerin üzerine atlama görüntüsü var.
Yani... Kostümlü son prova başarıyla tamamlanmış.
O klip, Nil’in doğasını yansıtan karelerden oluşmuş empresyonist bir tablonun akıp gidişi...
“Ne yapayım. Deliyim. Bu, benim” mesajını verip kahkahayı atıyor.
Aslında deliliğin böylesi daha çok tasavvuftaki “divane” mertebesine çağrışım yapıyor.
Zaten 50 yıllık usta gazeteci Hıncal Uluç da Şeffaf Oda’da onun konuşmalarını dinledikten sonra “Şu hale bak. Parmak kadar dünkü çocuk 80 yıllık hayatı geride bırakmışçasına yaşam felsefesi yapmakta” yargısını dile getiriyor.
Hıncal ki, delikanlılık çağlarımdan arkadaşımdır. Sağlıktan aşka ve şarkıdaki gibi şeytandan Allah’a kadar yaşamın tüm renklerinde sörf yapmıştır.
Bunları duygu yüklü satırlarla çok güzel anlatır.
Felsefesi ve duruşu sağlam olan Hıncal’ın bu değerlendirmesi elbette önemli.
Faks makinesiyim
NİL şarkılarında hüznünü yansıtırken bile gülümseten bir genç kadın...
Simpsons’ı izlerken ağlamış ve öyle bir şarkı çıkartmış ki ortaya inanılır gibi değil.
Zaten dinleyicilere de, hüzünle aşağılara çekip, neşeyle kanatlandırarak bir aşağı bir yukarı “yo-yo” yaptırıyor.
Hıncal Uluç’un sorusu; “Kaç şarkı yaptın?”
Nil’in yanıtı; “Reklam cingıllarıyla beraber 150-200... Sadece şarkı herhalde 100-150.”
Hıncal’dan bir soru daha:
“Peki nasıl ilham geliyor?”
Nil’den cevap:
“Faks makinesi gibiyim. Bir yerlerden geliyor, şarkı olarak çıkıyor.”
Sonra o bonbon gibi gülüşüyle noktayı koyuyor:
“Vallahi böyle işte...”
ÖLÇEK KÜÇÜK, HİKÂYE?BÜYÜK
EGE’nin kekik, ada çayı, zeytin, begonvil ve daha nice bitki kokularının denizden sürüklediği iyotla
harmanlandığı rüzgâr yüzlerce yıllık yel değirmeninin kanatlarını hareketlendirecek gibi...
Harika bir yel değirmeni “diorama...”
Yani... Statik maketçiliğin en zor, en ustalık gerektiren alanı. Gerçek veya kurgu bir anın 3 boyutlu anlatımı bu.
En küçük ayrıntı bile işlenmiş.
Bereketli topraklarda kutsanan asmaların lezzetli şaraplara dönüştürüldüğü eski bir şarap mahzeni...
Balkonundan sarkan motifli halısı, içeriden gelen anason kokusu ve saz çıngırtısıyla kendini rüzgâra teslim etmiş bir yayla evi...
Ve daha bir dizi diorama...
Bir masa ya da sandalye objesi baş parmağın yarısını bile geçmiyor.
Kenan Ataseven’in İlayda Sanat Galerisi’ndeki “diorama”ları gerçekten güzel yapıtlar...
İlayda Galerisi’nin bir başka özelliği daha...
Aşk-ı Memnu’nun bazı sahnelerinin burada çekilmekte oluşu.
Sergi sahneleri İlayda’da...
KARGANIN ZEKÂSI
İTALYAN işadamı dostum Giuseppe Farina ben şarap listesinden seçim yaparken “Güneri hiç başka şaraba bakma. Bu gece ne Fransız, ne İtalyan, ne Şili, ne Avustralya, Ne Kalifornya... Sana bir Türk şarabı içireceğim” demişti.
Corvus şarabı ile işte böyle tanışmıştım. Sık sık içtiğim bir şaraptır.
Corvus Latince karga demek. Doğanın en zeki yaratıklarından biri ve Bozcaada’da çok sayıda karga var. Zeki oldukları için ikametgâhı doğru seçmişlerdir.
Corvus’un yaratıcısı, 20 yıl süreyle Türkiye’nin en iyi birkaç mimarı arasında yer alan Reşit Soley...
Sonra ansızın Bozcaada’daki 3 dönüm bağına ve bağ evine yerleşerek şarapçılık yapmaya karar veriyor.
Hedefi, Bozcaada’nın filmini geriye sarmak, yani 1000-2000 yıllık şarap adasını yeniden oluşturmak...
3 dönümle başlıyor. Şimdi 400 dönüm bağı, Tekel’in eski fabrikasını alarak en son teknolojiyle donattığı bir de şaraphanesi var.
Yılda 400 ton üzüm işliyor, 400 bin şişe şarap yapılıyor.
Corvus’lar Avustralya’ya, Amerika’ya, Japonya’ya ihraç edilmekte.
Daha ilk şarabı bile altın madalya kazanmıştı. Sonraları da altın madalyalar art arda geldi.
Bozcaada’ya özgü üzümlerle yaptığı şarapların yanı sıra benim en beğendiğim şarabı “Malbec” kütükleriyle yaptığı şarap.
Yurtdışından da çok övgü almış.
Yıllarca kalem tutan elleriyle Bozcaada’nın soğuk kış rüzgârında 60 bin asma kökünü 5 ayrı yerden, toplam 300 bin makas darbesiyle tek tek kendisi kesmiş.
Piyanist ve noter katiplerinde rastlanan “karpal tünel” sendromuna yakalanmış.
Ciddi bir rahatsızlık bu.
Makas darbeleri, sağ elinin parmaklarında yüzde 80 his kaybına neden olmuş.
Ameliyat olmuş ama hâlâ sağ eli “tam” çalışmıyormuş.
Ama o çok keyifli.
Şaraplarına tadım yaptırdığı gece Reşit Soley’i dinlemek şaraplarının lezzetini tatmak kadar güzeldi.