Şöyle bir söz vardır:
"İ"’lerin noktaları unutulmamalı... Aksi halde "I" olur, değişir. Bu sözün bir diğer mesajı da ayrıntı görünse bile, bir noktanın bile gerçeği ortaya koyabileceğidir.
Baykal ile Cem arasında soğuk rüzgarlara neden olan bir ayrıntıyı "noktalama tanığı" olarak yansıtıyorum.
Geçen perşembe gecesi Mustafa Özkan’ın davetinde İsmail Cem için "YTP’nin yüzde 10 barajı altında kalacağı kanısına varırsa ve seçimlerden CHP lehine çekilirse" diye başlayan görüşlerin dile getirildiği doğrudur.
"O taktirde Sayın Cem’e özen gösterseniz, devlet için çok önemli görevler önerseniz... Seçilmiş olmayacağına göre örneğin hükümet adına ve hükümet politikalarının temsilcisi olarak olağandışı yetkili büyükelçilik ‘ambassador at large’ diye adlandırılan büyükelçi" gibi söylemlerin - hemen hemen - geçtiği de doğrudur.
Bunları Deniz Baykal dinlemiş ve şöyle demiştir: "İsmail Cem’in kendi kararına saygılıyız... Ancak, böyle bir tavrı olursa ona yakışacak en güzel önerileri içtenlikle ve memnuniyetle yaparız. Birlikte olmaktan zevk alırız."
O kadar.
Yani...
Kamuoyunda "Deniz Baykal’ın ‘Cem gelsin onu biz uçan büyükelçi (flying ambassador) veya ambassador at large ya da ordinaryüs büyükelçi yaparız’ diye çağrıda bulunduğu, hatta böylece hafife aldığı" gibi yanlış izlenimler bu ayrıntıdan kaynaklanmış olmalı.
Baykal, Cem için çağrı yapmadı.
Kısacası yakışıksız, kaba bir söylemi olmadı.
Tam tersine...
Cem’i kırabilecek tek harf etmemeye özen göstermiştir.
Yazılanlar bu ayrıntı eklenerek doğrudur.
Özünde Cem’in alınganlık yapması için bir - söylem - nedeni yok.
Baykal ne cevap vermeliydi?
"Cem’i istemeyiz. Söyledikleriniz dahil, ona hiçbir görev düşünmeyiz" mi?
Öte yandan... Türkiye’de laik kesimin beklentisi tek oyun dahi değerlenmesidir.
Bütünleşmedir.
Ziyan olacak her laik oy, sandığa AKP için atılmış gibi görülmelidir.
Bülent Ecevit’in, "eşi Rahşan Ecevit ile birlikte aktif siyasetten çekileceğini" söylemesine de, bu beklentilerin merceğinden bakılmalı.
Ecevit’in "çekileceğiz" kararı, geç kalmıştır. Daha sağlık sorunlarının yoğunlaştığı günlerde devreye girmeliydi.
Böylece DSP belki de bölünmezdi. Cem, Özkan ve Derviş’le kan yenilerdi.
Belki Deniz Baykal’la eşit ağırlıklarla diyalog ortamı oluşabilirdi.
En kötü ihtimalle sosyal demokrat oylar 3’e değil 2’ye bölünürdü.
Ecevit bir kez daha gecikiyor olabilir. Keşke "çekilme" kararını seçim öncesi alabilse.
Siyaset yaşamını "onursal başkan" sıfatıyla CHP’de tamamlasa.
Burada da gene bir "ayrıntı" sorunu var.
Deniz Baykal, geçen haftaki yemekte gerçi Cem’e bir çağrıda ya da öneride bulunmuş değildir ama bir süre önce Ecevit’e hem çağrı hem de öneri yapmıştı; "Sayın Ecevit CHP’ye gelmeli ve politikayı başladığı yerde tamamlamalı. Başımızda taşırız" mesajını vermişti.
Yani büyük saygıyla yaklaşmıştı.
Ecevit’in, "Deniz Baykal bana ‘gel burada öl’ diyor" tepkisi de yanlış anlamadan kaynaklanıyor.
Peki... Deniz Baykal’ın hatalı söylemleri olmadı mı?
Oldu... Örneğin... "Yarın CHP otobüsü kalkıyor. Gelsinler binsinler. İşte birleşmek böyle olur" çağrısı şık değildi.
Ancak buna benzer bir tavrı bir daha tekrarlamadı. Hem Cem’i, hem Ecevit’i kırmamak için kelimelerine dikkat ediyor.
Hatta onların kendisine "sert" sözcüklerle tepkilerini de "sorun" yapmıyor.
Sonuç...
Türkiye bütünleşme beklerken ayrılık rüzgarları hele böyle sertlikleri ve kavgaları istemiyor.
Siyasette adam kolay yetişmez. 10 binlercesi arasından sadece birkaçı doruklara ulaşır. Orada kalır.
Evet... "İ"lerin noktaları ihmal edilmemelidir.
Bu yazı da bir "nokta..."