Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiyede tüyler diken diken olmuştu.ABD bir kez gelmeye görsün... Gitmek bilmezdi ki. 12 yıldır, İncirlik üzerinden Kuzey Irakı denetliyordu.Bu şemsiyenin gölgesinde Barzani ve Talabani kabak çiçeği gibi açılmışlardı.Silahlanmışlar, yeniden yapılanmışlar. Adı konulmamış devlet haline gelmişlerdi.150 bin Amerikan askeri, Kuzey Irakta Türkiyenin tribüne çekilmesi demek olurdu.Bu sayı hiçbir zaman Kuzey Iraktaki TSK varlığının üstünde olmamalıydı.ABD, direnmedi... Basamak basamak 30 - 40 bine geriledi. Türkiyeden "full cooperation" (tam işbirliği) istediği zaman, ABD, Güneydoğudan geçireceği asker sayısı için kapıyı 150 binden açmıştı. Püf noktası Hesap bu muydu? Elbette hayır. Türkiye, sıcak çatışmada yer almamakta kesin kararlıydı. Bunu her vesileyle ABDye bildiriyordu.O halde Kuzey cephesindeki sayısal eksik, Barzani ve Talabani kuvvetlerince karşılanmalıydı. Zaten bir yıla yakın süredir sayıları 10 bini bulan ABD özel birlikleri, Kuzey Irak Kürtlerini eğitmekteydi. Kürtler ileri teknolojide silahlandırılmışlardı.İşte, o zaman, Kuzey Irak Kürtlerine silahların nasıl dağıtılacağı, savaştan sonra nasıl geri alınacağı tartışmaları gündeme geldi. Kürtler, böyle bir taahhüde girmiyorlardı.Üstelik artık kendilerini koruyacak durumda oldukları için, TSKnın Kuzey Irakta mevzi tutmasına da karşıydılar. ABD ise "conflict in the conflict," (çatışma içinde çatışma) sakıncasını öne sürerek Kuzey Irak Kürtlerinin görüşlerini paylaşıyorlardı.Yani Türkiye zaten tribüne itilmişti. Aradaki boşluğu TSK mı dolduracaktı? Servis kırmak Çünkü, Türkiye, ABDye kuzeyden cephe açmak ve geçit vermekle, sınırın ötesine kendi ağırlığını da koyacaktı.Ancak tezkere sakata geldi.Neden? Siyasi iktidar bir bütün halinde değildi. Hükümette bile 11 bakan ile Meclis Başkanı karşıydılar. AKP milletvekillerinın çoğu kafa yapılarıyla hala Erbakanın İslam dayanışması çizgisindeydiler.Daha uyanıkları ise yan gözle Çankayayı ve kışlayı gözlüyorlardı. Oradan işaret bulamayınca çözüldüler. Devlet kurumlarının da tam destek verdikleri söylenemez. Bizim muhalefet de İngiltere muhalefeti değil ki!Bütün o zor koşullarda, üstelik, Başbakanlığı bırakmak üzere olmanın kan kaybı içinde Abdullah Gülün tezkereyi - karşı olan 11 bakan dahil - hükümette imzalatması, TBMMye getirmesi ve arkasında durması kişilik sınavıydı.3 oy daha...Başbakanlığı sürecekti. Türkiyenin de yazgısı bugünkünden çok farklı bir sürece girmiş bulunurdu.Zaten o günlerde, R. T. Erdoğan da "Başbakanlık için acelesi olmadığını, bekleyeceğini" söylemiş değil miydi?3 oy eksik çıktı, hükümetin çekilmesi ve seçimleri kazanmış bulunan Erdoğanın milletvekili sıralarında beklemek yerine, hemen başbakan olması zorunluğu oluştu...Çünkü... İkinci tezkereyle de Türkiyenin servis kırma şansı vardı. Bunu yeni başbakanla yapmak, tezkerenin yeniden TBMMye gönderilmesi ve kabulü için bir gerekçe oluşturabilirdi.Beklenen buydu.Ama... Ne yazık ki... "ya tezkere gene geçmezse, bu kez Erdoğan da çizilirse" kaygıları ağır bastı. Batı basınında "Türkiyenin ne yaptığı anlaşılmıyor" satırlarıyla sorgulanan yalpalamalar oldu.Sonunda ABD, o hani yok sanılan Türkiyesiz "B" planını ansızın devreye soktu."Hibe, kredi vs... Bunların öneri vadesi dolmuştu. Artık söz konusu değildi. Türkiye de, diğer NATO ülkeleri gibi bir karşılık beklemeksizin hava sahasını ABD uçuşlarına açmalıydı. Kuzey Iraka asker göndermese daha iyi olurdu. NOKTA." Ama... Tezkerenin TBMMden geçmesi bu oyunu bozabilirdi. Karşı tarafın servisi kırılır, inisiyatif Türkiyeye geçerdi. Elde var söz "Irakın sınır bütünlüğü korunacak. Bütün şehirler Irak devletinin olacak. Petrol ve su gibi tüm kaynaklar Irak ulusuna ait kalacak. Türkmenler de yeni Irak devletinin kurucu asli unsurları olacak.....Hani, o 3 oy var ya... g.civaoglu@milliyet.com.tr Elimizde sadece sözler kaldı.