Güneri Civaoğlu
Genelkurmay Başkanı tarafından
26 Mayıs Pazartesi için
Türkiye'deki bütün orgenerallere ve oramirallere toplantı çağrısı yapıldı.
Türkiye'de
15 "or" rütbeli komutan var.
Genelkurmay Başkanı
4 Kuvvet Komutanı
Genelkurmay 2. Başkanı
MGK Genel Sekreteri
4 Ordu Komutanı
Nato Komutanı
Harp Akademileri Komutanı
K.K.K. Kurmay Başkanı
Donanma Komutanı...
Çağrı, 10 gün kadar önce yapılmıştı.
Ancak bilgi alamıyorduk.
Genelkurmay'da ağızlar kilitliydi.
Toplantının nedeni de meçhuldü.
Hatta yapılacağının dahi kuşkulu olduğu izlenimini alıyorduk.
Sonra...
Toplantının niteliği dün belli oldu:
"OLAĞANÜSTÜ YAŞ"
Yani...
Olağanüstü Askeri Şura...
Dün,
Başbakan Necmettin Erbakan ve
Milli Savunma Bakanı Turhan Tayan da, birer mektupla davet edildiler.
İktidarın yakın çevresinden edindiğimiz bilgilere göre toplantı kesinleşmiş bulunuyor.
Yüksek Askeri Şura Yasası, "olağan toplantıların Temmuz ve Kasım aylarında yapılmasını" öngörür.
Temmuz toplantıları, tayin, terfi ve emekliliklerle ilgilidir.
Kasım ayın toplantısı ise,
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ihtiyaçlarını konu alır.
Çok ender olarak,
Olağanüstü Askeri Şura toplantıları da yapılmıştır.
26 Mayıs, işte böyle bir olağanüstü gündemli
Şura toplantısı.
"İç ve dış güvenlik" konuları, toplantının yasal gündemidir.
Elbette, güvenlik kapsamına giren son güncel değerlendirmelerin de
Olağanüstü YAŞ toplantısında konuşulacağı tahmin edilebilir.
Konuştuğum komutanlar, bu bağlamda bilgi vermemeye özellikle özen gösterdiler.
Ancak...
Sezilerim o ki...
Silahlı Kuvvetler'in nabız atışları, hiyerarşinin tepesindekiler tarafından toplu halde
Necmettin Erbakan'a yansıtılacak.
Komutanlar, Anayasa ve yasaların çerçevesi içinde kalıyorlar.
Tıpkı
MGK gibi,
Olağanüstü YAŞ da, meşru bir zemin.
Sivil iktidarla, askerin bir araya geldikleri yasal ortam.
O nedenle, demokrasinin yara aldığı izlenimi verecek bir zorlama, dayatma görüntüsünden sakınıyorlar.
Herhalde, son haftalarda
Türk Silahlı Kuvvetleri'ni hedef alan ve giderek yoğunlaşan söylemler üzerinde durulacak.
RP'nin bazı politikacıları, orduya saldıran söylemlerle politika primi yapma çabasında.
Açık hava toplantılarında, örneğin son
Sultanahmet mitinginde
Silahlı Kuvvetler'i hedef alan
zehirli söylemler masaya konabilir.
Kendi
Silahlı Kuvvetleri'yle didişen ve kendi ordusunu yıpratan bir iktidarın,
Türkiye için büyük talihsizlik olduğu açıktır.
Zehirli sözler, ordunun üst kademelerini rahatsız etmekle kalmıyor... Daha alt kademelerde tepkilere neden oluyor.
Bu böyle süremez. Sağduyulu ve sorumluluk bilinci içinde bir çözüm bulunmalıdır.
Türkiye'nin içten çürüyerek çökmesi süreci durmalıdır.
Turgut Özal, Anavatan'ı
1983'te iktidar yaparken,
"4 eğilimi birleştirmek" iddiasındaydı.
Türkiye, ona şans tanıdı.
Ayrıca, seçim meydanlarında
"biz kavgaya karşıyız. Kamplaşmaya karşıyız. Hoşgörü ve iç barıştan yanayız. Kavgalar geçmişte kalsın. Sevgi için oylarınızı bize verin" diyordu.
Türk halkı, bu söylemi sevmişti.
Özal'ı tek başına iktidara getirdi.
Siyasi kadrolar ve özellikle iktidar,
Türkiye insanının bu güzel ve yüce duygusunu unutmuş gibidirler.
Şu görüntülere bakın.
İktidar partisinin
RP kanadından birileri, kalkıp
"biz iktidardan uzaklaşırsak, Türkiye Cezayir'den beter olur. Kan gölüne döner" diyor.
İktidarın diğer kanadı
Türkiye'nin en köklü gazetelerinden biri basılıp kurşunlandığında,
"biz de patladık" diyebiliyor.
Meydanlarda
"şeriat geliyor" sloganları yankılanıyor.
İktidar, orduya, medyaya,
Türkiye'nin en köklü ve onurlu ticaret ve sanayi gruplarına, işadamı derneklerine karşı cepheler açıyor.
Kendi aralarındaki sorunları çözemeyen hükümet,
40 gündür toplanamıyor.
Ülke iç güvenliğinin sorumluluğunu yüklenen
Emniyet Genel Müdürlüğü'nün meşru konumu hala askıda.
Ekonomi, baş aşağı gitmekte.
Türkiyem eyvah!...
Anayasal kurumlar, bu uçurum kenarında süren maceradan
Türkiye'yi kurtaracak formülü, demokrasi içinde üretmeliler.