KOPENHAG
Galatasaray, Avrupa şampiyonu.
Evet...
Dün de yazdığım gibi
"imkansız", Galatasaray sözlüğünde yok.
Ve günün öyküsü...
Kopenhag'a gelip de,
Hamlet'in yaşadığı ve
Shakespeare'in
Hamlet oyununa esin veren
Kronborg Şatosu nasıl görülmezdi?
"Olmak ya da olmamak" sorgulamasının yapıldığı şatonun surlarından denizi seyrediyordum.
Türkiye için
"olmak ya da olmamak. İşte bütün mesele bu" sorgulaması da ilginç rastlantı,
Kopenhag'da yapılıyordu.
Örneğin...
Galatasaray için
Kopenhag'ın
Parken Stadyumu'nda...
Ayrıca...
Türkiye'nin
AB eşiğinde tam üyeliğe geçişi de,
"Kopenhag Kriterleri"yle belirleniyor.
Ve...
Kopenhag yollarında on binlerce
Türk bağırarak yürüyor.
"Avrupa, Avrupa duy sesimizi." Söylem ve eylem
Avrupa'nın
Türk'ün sesini duyması, yeni bir mesaj olarak algılaması sadece söylem değil, asıl eylem.
Bu eylem ise kafayı çekip, adam bıçaklayıp, bağırıp çağırarak kenti rahatsız etmek, sokaklara polis dolmasına neden olmak değil.
Aslolan
Galatasaray'ın
Parken Stadı'nda takır takır
Avrupalı futbol oynamasıdır.
İşte bunu yaptı.
Onurluyuz.
Kişiliğiyle, uygarlığıyla, tekniğiyle, fiziğiyle, zekasıyla saygınlığıdır.
Galatasaray bunu da yaptı.
Galatasaray, Avrupa'nın en büyüğü.
"Avrupa, Avrupa duy sesimizi" mesajlarının bir başka boyutu da,
Türkiye'nin ekonomi, insan hakları, hukuk devleti ve demokrasi alanlarında
Avrupalı olmasıdır.
Bunları belirleyen
"Kopenhag Kriterleri çıtasını" aşmasıdır.
Yanlışlar
Fakat...
Ne yazık ki, sesimizi o uygar frenkanslarda değil, parazitlerde duyurduk.
Çılgın sesler çıkartarak, kornalar çalarak, gürültü makinesi otomobillerle sabahın erken saatlerine kadar kafa ağrıtmak, kentin ahengini bozmak yanlıştı.
İngilizler'in oturdukları, bira içtikleri pubların önleri, sözümona
Galatasaray taraftarları tarafından kuşatılmıştı.
El hareketleri gırlaydı.
İngilizler de içeriden laf atıyorlardı.
Üstelik...
Onlar da
2 gündür içiyorlardı.
Sayıları
Türkler'den daha fazlaydı.
Onlar da kayıtsız kalmadılar.
Beklenen oldu.
Kırık şişelerle, çekilen bıçaklar karşılaştı.
Sandalyeler, masalar uçuştu.
İkisi ağır olmak üzere, yaralılar...
Ne yazık bir de ölü.
Güzelim sporun üzerine akan alkol ve kan...
Avrupa, keşke bu çirkin sesi duymasaydı.
Çünkü
Galatasaray'ın sergilediği bu harikulade güzellik gölgelenmemeliydi.
Taraftar kültürü
Avrupa'nın
İngiltere hakkında bir fikri var.
Holigan serserileri, centilmen
İngiliz imajını büsbütün yok edemezler.
Shakespeare'in
Kopenhag'a vurduğu damgayı silemezler.
Türkiye'nin işi çok daha zor.
Çünkü
Türkiye, yeniden bir imaj inşa etmek sürecinde.
Fatih'in sadece futbol değil, konuşma, psikoloji, davranış hocalığı da yaptığı
Galatasaray, burada önemli bir misyonu yerine getirirken, lümpen kültürüyle
Japon bahçeleri gibi özenle yetiştirilmiş
sarı - kırmızı güzelliği kirletmeye kimin ne hakkı var?
Ayrıca...
Türkiye, Çankaya'ya hukuk devletinin simgesi gibi görülecek bir hukuk adamını getiriyor.
Kopenhag Kriterleri için umut çiçekleri açıyor.
Ve bütün bu güzelliklerin sokaklara dökülen yanlışlarla adeta tekzip edilişi...
Neyse ki...
Daha sonra,
Galatasaray, yeşil sahada
Türkiye'nin soylu güzelliklerini en güzel desenlerle çizdi.
Galatasaray, Avrupa'yı göğüsleyen ilk misyonerimiz.
Yazara E-Posta: gcivaoglu@milliyet.com.tr