Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Eğer muhtıra yoksa “üret...” Çünkü... Muhtıra AKP oylarını köpürten karbonattır.
Yakın siyasi tarihte kanıtlanmış gerçektir bu.
Ancak...
Artık -çok şükür- o dönem kapandı.
Ergenekon dosyalarıyla “bakın bizi devirmek istiyorlar” madeninde cevher de kalmadı.
Ama...
Seçimler yaklaşıyor...
O halde “muhtıra yoksa üret...”
TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin, Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın son açıklamasını “muhtıra” diye adlandırarak “üretimi” yapmış olmuyor mu?
Başsavcı Yalçınkaya’nın “kapatma davası açarım” tehdidi kokan kelimeleri talihsizdir.
“Bunun sorumlusu siyasi partiler olacaktır” mesajı “arkasından AKP’ye kapatma davası mı gelecek” soru işaretini çiziyor.
Ancak...
“Yalçınkaya saçı kesilmiş ve gücünü yitirmiş Samson” durumundadır.
Toplumun “kapatma davalarına doymuş” olması bir yana “pratiği” de yok.
Tutun ki Yalçınkaya, AKP’nin kapatılması için dava açacak olsun, yeni üyeleriyle Anayasa Mahkemesi’nden artık kapatma kararı çıkamayacağını herkes biliyor.
O nedenle “TBMM Başkanı Şahin’in üretimi olan muhtıra ölü doğmuş bir cenindir.”
Şahin genelde sağduyulu bir profil çizer.
Konumu da bunu gerektiriyor zaten...
Sanıyorum “amacını aşan bir söylemi olmuş...”
Yeni sorunlar üretmek yerine var olan sorunların çözümü için çaba göstermeli.
Yalçınkaya değil, Türkiye’nin içinde ve önünde yükselen sorunlar Ankara’ya “muhtıra” gibi algılanmalı.

Haberin Devamı

YÜZDE 42’NİN SULARI BULANIKİlköğretim ve liselerde “başörtüsü/türban” olmayacağının güvencesini ver...
* “Veremem...”
Kamuda çalışanların “başörtüsü/türban” takmayacaklarının güvencesini ver.
* “10 yıl sonra ne olacağını şimdiden göremem, 10 yıl sonra milletimin neyi isteyeceğini bugünden bilemem...”
CHP-AKP arasındaki “yüksek öğretimde başörtüsü/türban” yasağının kaldırılması için görüşmenin saplandığı batak budur.
Üstelik...
Üstelik “başörtüsü/türban” davalarında tutumu/oyu bilenen Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç da Anayasa’nın -laik devlet ilkesini de içeren- değişmez ilk üç maddesinin değişebileceği “responsumu (hukuki fetva)” kafaları karıştırmışken AKP’nin tavır dili kuşkuların altını çizmekte.
Gerçi Kılıç “daha pozitif yönde değiştirmenin mümkün olduğundan” söz ediyor ama “pozitif” sözcüğünün yorumu, ölçütü ne?
“Daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi için giyim yasaklarının, tüm seviyedeki okullarda, kamu görevlerinde de kaldırılması” bir başka pencereden “pozitif” görünemez mi?
Başbakan Erdoğan’ın “Referandumda aldığımız yüzde 58 oyun değil, yüzde 42’lik karşı oyların analizi önemli. Bunu araştırmaları, sebeplerini bulmalıyız. Kuşku ve kaygıları gidermeliyiz” söylemi için bu yazıda işaret edilen AKP tavır dili bir “veri”dir.
Bu ülkede gelecekten kuşku duyanlar “başörtüsü/türban” tartışmalarının vardığı şu noktada “kaygılarımız galiba boşuna değilmiş” diye düşünmeye itiliyor.
Geleceğin Türkiyesi’nde “ilkokullarda, liselerde küçücük kızların başörtüsü ile görüntüleri, kamuda örtülü vali, kaymakam, hâkim, savcı, profesör, öğretmen” olasılığının “reddini” gösteren kesin bir “güvence” bulunamıyor.
“10 yıl sonra milletimin ne isteyeceğini şimdiden bilemeyiz, göremeyiz” diyen iktidar partisi yüzde 42’nin sahil sularını bulandırıyor.
Oysa...
Samimi ve net bir vizyon ortaya konabilir:
Lise ve ilköğretimdekiler 18 yaşından küçüktür.
Özgür iradeleriyle örtündükleri varsayılamaz.
Kamu çalışma alanlarına gelince...
Yüksek öğrenim yapmış kızlarımızı kamu hizmetlerinin tümünde çalışmaktan men edemeyiz.
Ama...
Hâkim, savcı, üniversite öğretim üyesi, öğretmen, vali, kaymakam, diplomat olmaları laik devlet ilkesine aykırıdır.
Bizim görüşümüz budur.
10 yıl sonra da bu olacaktır.
Farklı bir görüşü olan varsa konuşalım...
Bu tavır “olduğu gibi görünmek, göründüğü gibi olmaktır.”
İşte bu harika
“Gizli gündem” veya “takiye” gibi algılanmaz.
Gerçekten...
Siyaseti iyi okuyan herkes “başörtüsü/türban” sorununun böyle sürmeyeceğini biliyor.
Yüksek öğrenimde yasaklar bentlerinin, baskıya dayanamadığını, yıkılmakta olduğunu görüyor.
İleride, bunca başı örtülü genç kız diplomalarını aldıktan sonra kamuda çalışamamak yazgısına elbette boyun eğmeyecek.
Üniversite kapıları gibi, kamuda çalışma kadroları da sonunda onlara açılacak.
Ama hiç değilse “laik devlet” için çok duyarlı olan alanlarda “giyim yasakları” uygulanabilmelidir.
Bunları yukarıda sıraladım.
Ayrıca...
Daha ileri tarihlere öngörülerle uzanalım.
“Kapalı baş sorununun” yıllar içinde “açık baş” sorunuyla yer değiştireceği de kaygının ötesinde “uyanık görülen korkulu rüya...”
Konu geldi YÖK Başkanı Prof Yusuf Ziya Özcan’ın “açık saçlı kız öğrencilere olası baskılara karşı güvence benim” söylemine dayandı.
Bakın işte bu harika...
Yusuf Ziya Özcan varken kuşkuya ve de kaygıya, uyanık görülen korkulu rüyalara ne gerek var?