Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

CHP cephesinde yeni bir şey yok. Beklenen oldu. Yazının rotasını “güzel şeylere” çevirelim.
Bu gece Bodrum /Turgutreis D-Marin’de Fazıl Say çalıyor...
Önce Çaykovski’nin Piyano Konçertosu...
Ardından...
2. senfoni “Mezopotamya”sını çalacak.
Güneydoğu’nun notalarla anlatımı bu; “Ovada 2 çocuk... Dicle... Ölüm Kültürü Üzerine... Melodram... Ay... Güneş... Kurşun... Fırat... Savaş Üzerine... Mezopotamya Türküsü.”
Fazıl’a eşlik eden Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’nı Gürer Aykal yönetecek.
“Zamanın ruhu” diyorsak, “notaların da ruhu” olmalı.
Bu gece D-Marin gene müzikle kutsanacak.
Fazıl Say, Türkiye’nin yetiştirdiği “büyük” sanatçıdır.
Onun “kırgın” olması içimi acıtıyor.
Ankara’nın gönül alıcı, kucaklayıcı olması gerekir.
Büyük sanatçılar için “onur” çok önemlidir.
Onlar duyarlı ve kırılgandırlar.
10 gün önce, D-Marin’de sahneye çıkan dünyaca ünlü tenor Jose Carrera’ya gösterilen “ince ayarlı özeni” aşağıda yansıtıyorum.
Fazıl Say’ın kırgınlığına muhteşem bir özen örneğidir.

Haberin Devamı

SAHNEDE DİZ ÇÖKEREK TEŞEKKÜR

Yaşayan en büyük tenorlardan bir olan Jose Carreras’ın sahne ışıkları arkasındaki dramı ve bunun birkaç dakikalığına spotlar önüne çıkarılışı öyküsüdür bu.
José Carrera İspanya’da Katalan bölgesinin sanatçısıdır.
Placido Domingo da İspanyol, Madritli.
Birlikte çalışan sanatçıların bir süre araları açılır.
Artık birlikte çalışmak istemezler.
Öyle ki, birisi konser verme çağrısı aldığında ötekinin gelmemesini şart koyar.
Durum böyleyken José Carrera hastalanır.
Tanı lösemidir ve durumun gidişi ölümcüldür.
Carrera konserlerden çekilir, tedavisi başlar.
Ancak, tedavi çok pahalıdır ve giderler karşılanamaz olur.
Ne yapacaklarını bilemedikleri sırada Madrit’te bir vakfın olduğunu öğrenirler.
Lösemi ile Mücadele Vakfı kurulmuştur ve lösemili hastalara yardım etmektedir.
Carrera’nın dostları vakfa başvururlar ve gereken desteği alırlar.
Büyük tedavi giderleri artık karşılanmaktadır ve Carrera düzelmektedir.
Gerçekten de büyük tenor yavaş yavaş sağlığına kavuşur.
Bir süre sonra da konserlerine yeniden başlar.
Bu arada Placido Domingo ile de barışmışlardır ve ortak konserleri yeniden başlamıştır.
Madrit’teki bir ortak konserlerinde, José Carrera söylemekte olduğu şarkısını keser, Placido Domingo’nun önünde diz çöker, ona teşekkür eder.
Domingo, Carrera’nın elini tutar, kaldırır ve ona sarılır.
İzleyenler şaşkınlık içindedir.
José Carrera öğrenmiştir ki, Madrit’teki vakıf Placido Domingo tarafından Carrera’ya yardım için
kurulmuştur.
Gururlu Basklı elden yardımı reddedeceği için Domingo böyle bir yol bulmuş, meslektaşına destek olmuştur.
İşte José Carrera bunu öğrenmiştir.
Ve bütün müzikseverlerin önünde şükranını böyle ifade etmiştir.
Müzik kadar anlamlı.
.................................
Yukarıdaki anlatım Erdal Atabek’in Cumhuriyet’teki yazısından bir bölümdür. (16 Temmuz 2012)
Büyük sanatçıya gösterilen hassasiyet ve özenin ne güzel bir örneği!..
Teşekkürler Sayın Atabek.

Haberin Devamı

GAZETECİYİ “KAFAYA ALMAK BRİFİNGİ”

Haberin Devamı

Tansu Çiller’in basın danışmanlığını yapmış olan Mehmet Bican’ın yeni yayımlanan kitabının adı “28 Şubat’ta Devrilmek...”
Ertuğrul Özkök o kitaptan satırlar yansıtarak şöyle yazmış:

Hangi gazeteciyi, ‘kim kafaya alacak’ brifingi

Yani siz, gazetecileri sadece askerler mi “kafaya almaya çalışır” sanıyorsunuz? Buyrun size dönemden bir örnek.
Cumhurbaşkanı Demirel, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na Oramiral Güven Erkaya’yı getirmeye çalışıyor.
Çiller ise onu tehlikeli buluyor. Bunun üzerine gazetecileri yanına çekmek için bir çalışma başlatıyor. Ekibini topluyor ve gazetecilerle ilgili şöyle bir işbölümü yapıyor: ”Güneri Cıvaoğlu ile ben konuşacağım. Yurtdışında ama bu akşam gelecek. Taha Akyol’la da konuşacağım. Hasan Cemal’le siz.”
“Siz” dediği Büyükelçi Yalım Eralp.
Benimle, Sedat Ergin, Yalçın Özer ve Behiç Kılıç’la konuşma görevini de basın danışmanı Mehmet Bican’a veriyor.
Ne diyorum Güneri bey, ne kadar uğraşsam sizi yakalayabilmem mümkün değil.
.....................
Ankara gazetecisi olan Mehmet Bican’ı 40 yıldır tanırım.
Sevdiğim bir kardeşimdir.
Kitabını okumaya henüz başladım. Yazısı kitap bittikten sonra...
Ama...
Kitabın daha ilk sayfalarında anlattığı, Ertuğrul Özkök’ün ifadesiyle “gazeteciyi kafaya alma brifingi” için şimdiden birkaç satır...
Bican yazmış olduğuna göre bu “mizah” gibi brifing gerçek.
Çiller daha fiili politikaya adımını atmadan hatta politikayı aklından geçirmediği yıllardan arkadaşımdır. Siyasi görüşlerimiz farklı olsa da Çillerler aile dostlarımızdır. Zaman zaman görüşürüz. Eşi Özer Çiller de bizim çarşamba yemekleri grubundandır.
Başbakanlığı döneminde de konuşurduk.
Fakat...
“Güven Erkaya” konusunda “kafaya almak” üzere benimle konuştuğuna dair hafızamda bir kayıt yok.
Notlarımda da yok.
Tutun ki, “kafaya almayı” denemiş olsa ne değişirdi?
Bütün gazetecilere, bütün politikacılar bir şeyler anlatırlar. Etkilemeye çalışırlar.
Geçelim...
Sevgili Ertuğrul “sana Başbakan, bana Danışman... Ne kadar uğraşsam seni yakalayabilmem mümkün değil” diye yazarak espriyle karışık zarif iltifatlarını gene sürdürmüş.
Bir “niyet okuma” notu düşeyim.Sadece “Başbakan” ve “Danışman” sorunu değil galiba.
Müşterek dostumuz sevgili Yavuz Gökmen’in söylemiyle “Sarışın Güzel Kadın” kıskançlığı olmasın bu!..