Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

GENELKURMAY’IN internete koyduğu “sadre şifa* ”olmayan birkaç satır yetmiyor. Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ kamuoyunu tatmin edecek bir açıklama yapmalıdır.
“Cunta” iddiaları karşısında “sessiz” kalınamaz.
Gelinen “dramatik” noktaya bir bakınız...
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Başbuğ’a gazete manşetinden sesleniyor:
“Darbe planına adı karışanların tamamı açığa alınmalıdır...” Arınç’ın daha da özel bir konumu var. Başbakan Erdoğan yurtdışı gezisinde olduğu için Başbakan Vekili’dir. Bu “açığa alma” çağrısını hükümeti de kapsayan Başbakan Vekili sıfatıyla mı yapmıştır, yoksa kişisel görüşünü mü dile getirmiştir? Bu sorular önemlidir.
Arınç’ın “adı karışanlar” diye sözünü ettiklerinin içinde Or., Kor., Tüm. rütbelerinde generaller var.
Örneğin... Orgeneral Hasan Iğsız, Silahlı Kuvvetler’in en önemli görevlerinden biri olan Birinci Ordu Komutanı... İleriye dönük planlamada “yakın geleceğin genelkurmay başkanı” olarak görünüyor.
Arınç’ın “onları açığa almak” isteğinin gerekçesi “her şey aydınlanıncaya kadar fiili görev yapmamaları, açıkta bekletilmeleri, ancak suçsuzlukları anlaşılırsa göreve iade edilmeleri...”
Tahkikatın ve yargı sürecinin selameti için gerektiğinde bu uygulamaya gerek sivil, gerek asker kesiminde başvurulur.
Sanıyorum Orgeneral Başbuğ, bu çağrıyla zorlu bir süreçte.
“Suçsuzluk karinesi” ile ihbar mektubunun eklerinde yansıtılan “suç iddiaları” arasında bir tercih yapmak durumunda.
Ancak bu kadarla kalmıyor.
Başka bir iddia, Orgeneral Başbuğ’un daha da duyarlı bir konuma sürüklenme olasılığını işaretliyor.
İhbar yazısında “tüm olanlardan Başbuğ Paşa’nın bilgisi olduğu” yolundaki satırlar kendisinin bastığı zemini de kuşku coğrafyasına doğru kaydırıyor.
Bu bağlamda olayı başından itibaren alıp götüren Taraf gazetesindeki “Paşa paşa istifa et” başlığı düşündürücüdür. Başka gazete köşelerinde de bu tavır paylaşılıyor.
Kamuoyu nabzını yansıtan en sağduyulu köşelerde bile artık olay “vahim” olarak tanımlanıyor. “Şeffaflık” isteniyor.
Elbette “inceleme, araştırma ve soruşturma” için zaman gerektiği, Genelkurmay Başkanı’nın yarım yamalak bilgiyle konuşamayacağı yadsınamaz ama İlker Başbuğ Paşa’nın en azından kendisiyle ilgili “Haberi vardı” iddiasını “net” olarak cevaplandırmak sorumluluğu vardır. Bu cevap ötelenemez.
Gerçi İlker Başbuğ Paşa daha bu konular ilk patlak verdiği günlerde “darbe” konusunun kendisine sorulmasını “hakaret” kabul edeceğini söylemişti ve “kendisinin ve başında bulunduğu TSK’nın demokrasiye olan bağlılığını” çok kez vurgulamıştı ama bugün böyle bir güvencenin altının çizilmesi zamanıdır.
Üstelik “irtica ile mücadele” belgesini bilmiyorsa bile başında bulunduğu kurumda “cunta” iddialarına konu olan gizli yapılanmadan haberi olamaması da açıklama yapmasını gerektiriyor.
....................
* Sadre şifa: (Derde deva)

Haberin Devamı

BELGELER ZAMANI
ISLAK imzalı “İrtica ile Mücadele” belgesinin dört ay tutulup da şimdi servis edilmesinin -hiç kuşkusuz- üzerinde durulmalıdır.
Belgenin içeriğine kıyasla “servise koyma” zamanlaması ikincil önemdedir ama görmezden de gelinemez.
Birincisinin tartışılması ikincisinin de büyüteç altına alınmasına engel değildir.
Acaba “Kürt açılımı sürecinde PKK’lıların dönüşü ve Habur manzaralarıyla” oylarında ciddi kırılma oranları saptanan AKP’yi kurtarmak uğruna gündemin tepesine gülle gibi oturacak ağırlıkta “ıslak imzalı belge” bu zamanlama nedeni olabilir mi?
Avrupa’dan gelecek PKK’lılar için fren... Ve ıslak imzanın, ihbar mektubunun servis edilmesi...
Dünkü gazetelere baktım.
Ne Habur yargısı ne PKK’lıların gösterileri vardı.
Tüm sayfalar ıslak imzaya, ihbar mektubu ve eklerine ayrılmıştı.
Bu arada “Belgenin zamanı mı olur, olursa nedir?” sorusunun da yanıtı açık.
Gazeteci için “şu zaman bu zaman” diye sınırlama yoktur.
Gazeteci belgeyi elde ettiğinde yayımlar.
Ama... Belgeyi servis edenler için “zamanlama” vardır.
Çünkü servisin amacı da vardır.
O amacı gerçekleştirecek zaman seçilir.