Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

BATI’DAN kalkan ve İstanbul’a gelen trenin adıdır “Orient Express...”
“Doğu Ekspresi” anlamına gelir.
Türkiye’nin bir süredir dış politikada yönelimleri için de “Yoksa Orient Express mi?” kuşkusu dile getiriliyor.
Dün Başbakan Erdoğan’ın Tahran’daki basın toplantısında bir Avrupalı gazeteci ve bu kuşkuyu yansıtan soru sordu:
“Türkiye yüzünü Batı’dan Doğu’ya mı çevirdi” mesajını veren bir soru.
Başbakan Erdoğan gerçi “bu algılamanın yanlışlığına” işaret etti. “Türkiye’nin Batı’dan Doğu’ya ve Doğu’dan Batı’ya giriş ve çıkışların ülkesi olduğunu” söyledi ama AKP Türkiye’si için bir süredir “yüzünü Doğu’ya çevirdiği” yolunda yorumlar yoğun.

Haberin Devamı
Orient Express


Oysa AKP’nin ilk yıllarında hedef Avrupa’ydı. AB’ye tam üyelikti... İsrail’le ilişkiler sıcaktı... Hatta ikinci Irak savaşı sırasında “tezkere krizi” nedeniyle ABD ile ilişkilerdeki buzlanma, İsrail’in ve Amerika’daki Musevi lobisinin de katkılarıyla çözülmüştü.
Buna karşılık Davos’ta “van minıt” ile birlikte çok farklı izlenimler veren süreç başladı.
İsrail ilişkileri en alt düzeye düştü. İsrail sık sık hedef haline getirildi. Kıyımla suçlandı.
Suriye ile vize kalktı. Kanka olundu.
Ardından Irak açılımı geldi.
Şimdi de Ahmedinecad İran’ı ile omuz omuza...
Elbette komşularla “sıfır problem” doğru ve gerçekçi dış politikadır.
Ama Farsça “endahten” mastarından üretilen ve ölçü birimi olan “endazesi” bozulmadan.
Ve de laik, demokrat ve yüzü Avrupa’ya dönük Türkiye için “Yoksa Orient Express mi?” sorularına davetiye çıkarmadan.

Islak yem
ANKARA’NIN nice tezgâhlarına tanık olmuş eski kurt bir politikacı ile “ıslak imzalı belgeyi” konuştuk.
Şöyle bir yorumu var:
Bu ıslak belge olayını “yemleme” olarak da görmek mümkün.
Olay ilk patlak verdiğinde Orgeneral İlker Başbuğ karargâhta gerekli araştırmaları yaptıktan sonra böyle bir belge olmadığını saptadı. Ondan sonra açıklama yaparak, “Bu bir kâğıt parçasıdır” dedi. “Karargâhta böyle bir çalışma yapılmadığını, bütün bilgisayarların tarandığını ve hiçbir ize rastlanmadığını” söyledi.
“Gerçek dışı bir belge üretilmiştir, faillerinin bulunmasını istiyorum” çağrısında bulundu.
Ama... Bu arada bir tezgâh kurulduğunu düşünüyorum.
Birileri ıslak imzalı metni alıp saklamış.
Genelkurmay Başkanı’nın böyle bir açıklama yapmasının zemin taşları döşenmiş.
Şimdi, aradan aylar geçtikten sonra “Yok diyordun öyle mi, al işte ıslak imzalı belge” dercesine ıslak imzayı servis etmişlerdir.
Bunun bir “yemleme” tezgâhı olması ihtimali büyük. Islak imzalı belge zaten içeriğiyle tartışmalara siperliksiz açık, bunun ötesinde, yemleme tezgâhıyla Genelkurmay Başkanı’nın, askerin söylemlerine güven sabotajı yapılmış.

Komplo teorisi mi?
KOMPLO teorilerine çok da yatkın değilim.
Fakat...
Böyle bir senaryo tezgâha konularak gerçekleştirilmiş olmasaydı bile fiili durumla örtüşüyor.
Yani Orgeneral Başbuğ’un “Bu bir kâğıt parçasıdır” söylemi ve “ıslak imzanın” saklanarak aylar sonra servise konulması deneyimli politikacının “kurgusuna” cuk oturuyor.
Politikacı dostuma sordum.
“Peki İlker Başbuğ Paşa yemleme olasılığına karşı nasıl bir açıklama yapmalıydı?”
Çok tezgâhlar görmüş geçirmiş politikacı dostumun cevabı şöyle:

Böyle bir belgenin aslının bulunmadığını, bilgisayarda da izlerinin olmadığını, hard disketlerin de temiz çıktığını açıklar ama bir ihtiyat payı bırakabilirdi...
Askerin bölücü terör ve irticaya karşı bütün zamanlarda çalışmalar yaptığını ve bunlardan bazılarının amacını aştığının saptanması halinde, elbette gereğinin yapılacağını söylemesi yeterli olurdu.

O ihtiyat cümlesi açıklamasında yer alsaydı Genelkurmay Başkanı ve karargâhı için tezgah bu denli etkili olmazdı.
Neyse “alternatif tarihi” bir yana koyalım. Yaşamakta olduğumuz gerçeğe dönelim.
Cumhuriyet Bayramı’nı kutladığımız bugün bir kez daha vurgulayalım ki Atatürk’ün Silahlı Kuvvetleri elbette tüm tezgâhları aşacak millet sevgisiyle, saygısıyla ve güveniyle beslenmektedir.
“Esmer günlerin” geride kalacağı inancındayım.