Muğla’nın Yılanlı yöresinde orman yangını... Şu satırlar yazılırken “5 ormancı” alevlerin ortasındaydı.
Ve... Başbakan Erdoğan’ın “Ben çevrecinin daniskasıyım” söylemi...
“Daniskası” herhalde “mastır” veya “doktora” derecesi anlamında kullanılmış.
Bu güzel bir haber.
Muğla’daki alevlerin yaktığı ciğerlerimizi serinletiyor.
Ama...
Ormanların yeşili, hayvanları kavrulurken 4 helikopterle yangın söndürmeye çalışmak, hiçbir doktora tezinde önerilmez.
Yıllardır ormanlar yanar ama Batı standardında araç ve gereç donanımı yapılmaz.
Yaşadığım bir örneği yansıtayım...
Bodrum’da Fransız Tatil Köyü ile İsviçre sermayeli Sea Garden arasındaki yola yaslanan yemyeşil alan tutuşmuştu. Bodrum’dan bekle ki itfaiye gelsin... Oysa, Sea Garden adlı otelin kendine ait 12 kişilik eğitimli yangın ekibi ve söndürme donanımı vardı.
Yanları ve arkası, her an tutuşabilecek yeşil alan olduğu için bu önlemi almıştı.
Sea Garden’ın ekibi derhal devreye girdi. Köpük kullanarak yeşil alanda alevlerin sıçrama yapmasını önleyecek şeritler açarak, kıyının aynı anda birkaç noktasında pompalar kurup deniz suyunu yüksek basınçla alevlerin üzerine yönelterek profesyonel yöntemlerle önce alevleri kontrol altına aldılar, sonra söndürdüler, ardından soğutma işlemine geçtiler.
Ormancılarımız değerli ve fedakârdır ama ne yazık ki onlara verilen donanım hazin...
ARABA SEVDASI
Recaizade Mahmut Ekrem’in yazdığı “Araba Sevdası”, sanki “büyük Türk büyükleri”nin psikolojik halini yansıtan bir isim...
Fransa’da cumhurbaşkanından başbakana, bakanlara, diğer büyük devlet memurlarına, komutanlara kadar tüm makam araçları Fransız üretimidir.
ABD Başkanı ve yöneticileri de Amerikan arabaları kullanırlar.
İngilizler ise İngiliz otomobillerini...
Sadece Türkiye ve diğer gelişme halindeki ülkelerde, devlet bütçesinden alınan “siyah Mercedes” sevdası vardır.
Bu Mercedes’ler satılsa, yerine yerli üretim alınarak makam araçları olarak kullanılsa, aradaki farkla Türkiye ormanlarının ihtiyacı olan yüzlerce yangın söndürme uçağı, helikopter alınabilir.
4 helikopterle, harıl harıl yanan ocağa çorba kaşığıyla su dökmeyi andıran şu trajikomik görüntüler noktalanır.
“Çevreciliğin daniskası” mesela budur. Çevre sancılarını yansıtmayı sürdüreceğim.
Biz Başbakan’ın “sözde değil, özde çevreciliğin daniskası” olmasını istiyoruz.
OBELISK’TEN BODRUM MUTFAĞINA
Çağla Önal, çıtıpıtı, harika gülümseyen, beyaz mutfak giysileri içinde sanki Chanel taşıyormuşçasına mutlu, lezzet üretmek misyonunu seçmiş bir şef...
Daha açık ifadesiyle, “Divan Bodrum Palmira Executive Chef’i...”
İstanbul Yıldız Teknik Üniversitesi İktisat Fakültesi’ni bitirdikten sonra, Amerika’ya işletme mastırı için gitmeyi düşünüyormuş. Aslında hayali hep yemek üzerine bir şeyler yapmakmış ama emeklilik sonrası diye programlamış.
Ancak...
Hayalini beklemeden gerçekleştirmeye karar vermiş.
Stratford Üniversitesi Culinary Institude’ye (Aşçılık Okulu) girmiş, 2 yıl eğitim aldıktan sonra “onur” derecesiyle mezun olmuş. Amerika’da 8 yıl çalışmış. Özellikle büyük otellerde...
Fakat en önemlisi Washington DC’deki Obelisk’te 4 yıla yakın süreyle Peter Pastan gibi ABD’nin en ünlü şeflerinden biriyle çalışmış olmak...
Obelisk, sadece 10 masalı ve sadece akşam yemeği servisi yapan çok ünlü bir restoran.
Bir şef için müthiş bir şans.
Sonra aile nedeniyle Türkiye’ye dönüş...
Şimdi Koç grubunun Bodrum Divan Palmira Oteli mutfak şefi...
Ve tıpkı filmlerde görüldüğü gibi bir orkestra şefi.
Sadece yemeklerin pişip hazırlanmasını değil, garson ve aşçılar arasındaki trafiği de yönetiyor.
“Sakin olun... Her şeye hâkimiz... Önce falanca numara “ gibi uyarılar ve komutları kadın sesinden işitmek çok hoş.
Mutfak ciddi bir sanat yeri... Sanatçıları da artık bu çağın gereklerine göre değişiyor.
