Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in bir uyarısı var; "3 Kasım’da sandıklara atılan oyların yarısından fazlası TBMM’ye yansımalı. Yani "oyların yarısından fazlası çöpe gitmemeli.
Boşuna kullanılmış olmamalı. Yarısından bir puan fazlasıyla bile olsa milletvekili çıkarmalı."
Yoksa?
"Meşruiyet tartışması olur.
Demokrasiye ve seçimlerin demokratik çözüm olduğuna kuşku duyulur."

Demirel siyaset hayatına elindeki mühendis cetveli ve "ben hesap adamıyım" söylemiyle girmişti.
İhtilallerden sonra gömleğinin göğüs cebinde küçücük Anayasa kitapçığını bulundurmaya başladı.
Siyaset yolunun kenar taşları o cetvel ve Anayasası idi.
Demirel’in 3 Kasım’da seçimler için uyarısı o yolda edinilmiş değerli deneyimlerden süzülmüştür.
Evet, 3 Kasım’da seçim ama, demokratik çözüme ve halk iradesinin yansımasına olanak veren bir seçim.
Ya TBMM’ye sadece AKP ve CHP girecek olursa?
Oyların yarısından fazlası TBMM’ye yansımazsa?

Seçim için bir ikilem... Hangisi doğru?
"Kuyuya bir akıllı mı taş attı?.. Kimse temizleyemiyor. Yoksa kuyuya bir delinin attığı taşı mı, bir sürü akıllı temizleyemiyor?"
Bilinmez.
Ama şu belirsizlik sürerse hepimiz kafayı üşüteceğiz.
Öyle ya...
Geride kalan mayıs ayından bu yana seçim belirsizliğinde yaşıyoruz.
Bir önceki ABD Başkanı Clinton’ın söylemini yansıtayım:
"Siyasette duygusallık, zamanı gelince yerini akla bırakır."
Bunu oy kullanan seçmene yaymak da mümkün, seçileceklere ve onların partilerine odaklamak da..."
MHP’nin 3 Kasım’da seçim önerisiyle duygusalca çıkış yapan siyasi partiler daha sonra kamuoyu araştırmaları önlerine konuldukça pabucun pahalıya mal olduğunu görmeye başladılar.
Şu aşamada ciddi kamuoyu araştırmalarına göre AKP ve CHP’nin dışında hiçbir parti "yüzde 10 barajını aşar" diye görünmüyor.
Hatta DYP ve MHP bile...
Şimdi duygular yerini akla bırakmaya başladı.
Aslanlar kuyrukları dik tutarak 3 Kasım’da seçimlerden nasıl "U" dönüşü yapabiliriz havasındalar.
Tabii bunu "kurumsal" yani "parti" duruşu olarak yapamıyorlar.
Hem yiğitliğe toz kondurmamak... Hem de artık 3 Kasım’da bu hükümetin - nihayet - gönderileceğini düşünen seçmenin sandık tepkisine hedef olmamak gerek. Halk "kendi önünden sandığı kaldırdığına inandıklarına oyunu vereceği varsa bile esirger."
Recep Tayyip Erdoğan’ın adaylığını engelleyen ve o yüzden AB değerlendirme raporunu zorlayan hukuk düğümünü çözmek, belki bir gerekçe... Medya ve AB rüzgârları o doğrultuda... Anavatan’ın Anayasa’nın 76. maddesini ve Siyasi Partiler Yasası’nın 11. maddesini değiştirme önergesi yelkenlerini o rüzgârla doldurmaya dönük. Ayrıca küskünler hareketiyle birleşecek olursa seçimleri erteleme rotası yakalanabilir.
Galiba vitrin gerisindeki hesap da o...
Ancak gene de zor.

Türkiye insanı her seçimde, müthiş sağduyu örnekleri ile çözümler ortaya koymuştur. Birilerini şımartmayacak ama iktidar yapacak kadar fazla, birilerini de cezalandıracak ama silmeyecek kadar az oylarla siyaseti dengeler.
Bu kez de öyle olacağına inanıyorum.
Çünkü... Nasıl ki Clinton’ın yukarıda yer alan söylemindeki gibi, duygusallıkla "hodri seçim" diyen parti yöneticilerinde ayaklar suya ermiştir... Halk da tepkiyle anketlere verdiği cevaplardaki çarpıklıkları, sandıklarda oylarıyla düzeltecektir.
Hangi partilerin baraj altında kalacağı görüldükten sonra onların oyları AKP ve CHP dışında iki partiyi daha TBMM’ye sokabilir... Oyların yüzde 50’sinden fazlası TBMM’ye yansır.
İnşallah...