Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Frenklerin bir söylemi vardır: “Ne düşündüğünü düşünürken beni düşünüyor mu diye düşünürüm, beni düşünmediğini düşüneceğimi düşünerek düşünmekten vazgeçmeyi düşünürüm.”
Kılıçdaroğlu “Referandum için ne demeliydi?” sorusu eksenindeki her tartışma bana bunu hatırlatıyor.
Bakın...
Birkaç düşünce örneği:
l Kılıçdaroğlu şöyle diyebilirdi: “Anayasa değişikliklerine HAYIR, referandumda HAYIR politikası benden önceki Genel Başkan Deniz Baykal’a aitti. Beni bağlamaz. Baykal gibi düşünmüyorum.”
l “Madem Anayasa Mahkemesi’nden geçen bir anayasa değişiklik metni var o halde Anayasa’ya aykırılık iddiamız karara bağlanmıştır. Bu haliyle seçmenlerimizi serbest bırakıyoruz. Kendi kanaatlerine göre ister EVET, ister HAYIR oyu verirler.”
l “Anayasa değişikliklerine referandumda EVET oyu vereceğiz, CHP’nin yerleşik tutucu kalıplarını kırarak radikal bir değişimi böylece topluma kanıtlayacağız.”
..........................
Daha bir dizi “zihni sinir” sesli ve yazılı düşünce.
Bunlara dalmak yazının başındaki söylem gereği “düşünmekten vazgeçmeyi” düşündürüyor.

Altın vuruş
Yok mu bunun başka yolu?
Sorunun en “basit” anlatımı çoğu kez en “doğru” seçenektir.
“Referandum güvenoylaması olacaktır...”
Zaten hangi seçmen 28-30 uzun madde ve hukuk labirentinde dolaşarak oy kullanacaktır ki?
AKP ve SP ile BBP bir “kutsal ittifak” kurmuş bulunuyorlar.
Aynı rengin değişik tonları...
Buna karşılık AKP ve MHP ile “minaresi yıkılmış mihrabı hâlâ yerinde” ılımlı küçük partiler de “HAYIR” cephesindeler.
Her iki blokta da olmayan ama oylarını AKP rekabetinden korumak isteyen BDP de “HAYIR”cı...
Yani referandumun aslı “AKP’ye, EVET ya da HAYIR” karşılaşmasıdır.
CHP bunu gizlemiyor.
Reklam stratejisi için temel kural “tek ve kısa mesaj” vermektir.
Bir sürü mesaj, uzun uzun ifadeler iz bırakmaz.
Sonuç “altın vuruşla” alınır.

Özal’a ders vermek
1987’de Turgut Özal sırf 3-5 ay sonraki yerel seçimleri öne almak isteyerek ülkeyi referanduma götürmüştü.
Yorum, ajans toplumdaki “Özal kaprisi” algılamasına doğru teşhis koymuştu.
Ana muhalefet partisi kampanyasını şu net ve tek mesaja odaklandırmıştı:
“Özal’a ders verin...”
Yani...
“Referandum sonrası iktidar değişmeyecek ama aklına her koyduğunu yapmaya alışan Özal’a artık bir ders vermenin zamanıdır” psikolojisini yaymıştı.
Sonuçta Özal’a gerçekten “ders” çıkmıştı sandıklardan.
Bu referandumda da “HAYIR”lar daha fazla olsa bile sonuçta AKP iktidardan düşmeyecek.
İşte CHP bu psikolojiyi işliyor.
Ya CHP’nin riski?
“EVET” oyları yüzde 50’nin üzerinde çıkarsa “yılsonunda kurultay toplanır, Kılıçdaroğlu düşer” deniyor.
Bu referandumu Kılıçdaroğlu istemiş değil. Bu referandumda Kılıçdaroğlu için güvenoylaması yapılmayacak.
Kılıçdaroğlu genel başkan olmasaydı bile gene referandum yapılmayacak mıydı, “bunun iktidar için güvenoylaması olduğu” kampanyasını ayakta tutacak omurga değil miydi?

Haberin Devamı

BOSNA’DA İNSAN AVI
Annem Bosnalıdır.
Bazı gizli konuları anlamayalım diye evde Boşnakça konuşurlardı.
Akrabalarla başta Boşnak böreği olmak üzere o yörenin yemekleri yenirdi.
Rumeli şarkıları söylenirdi.
Sonraları Bosna’ya gittiğimde o topraklar, o insanlarla tıpkı çocukluk yıllarımda olduğu gibi kan bağını hissettim.
Sırpların Srebrenitsa katliamında toplu mezarlara gömdüğü 775 Boşnak 15 yıl sonra kimlikleri belirlenerek toprağa verilirken, Başbakan Erdoğan’ın törende okuduğu “Bosna, ben senin oğlunum” dizesi sıcak bir dokunuş.
Bosna’da yaşanan insanlık dramı tam bir rezalettir.
Bosna kuşatma altındayken Sırpların “keskin nişancıları” kadın, erkek, genç ve çocuk ayrımı yapmadan uzaktan tek kurşunla onları öldürürdü.
Hatta başka ülkelerden -hangileri olduğunu yazmıyorum- varlıklı ve insan avına meraklı sadist Slavlar Sırp kuşatmasına gelir, 1000 dolar karşılığı pazardaki, sokaklardaki günahsız Boşnakları tek kurşunla öldürürlerdi.
Yani...
1000 dolara 1 Boşnak...
Dinlediğimde kanım donmuştu.
Sonra Sırpların Boşnaklara Srebrenitsa’da olduğu gibi toplu kıyımlarını da anlatmışlardı.
Erkeklerin alınıp kuşuna dizilmek üzere götürülüşü...
Genç kızlara, kadınlara, hamile kadınlara bile yaptıkları hayvanlıklar...
Bosna Boşnaklarının açlığa mahkûm edilişleri...
Havaalanının altından Boşnakların açtığı tünel ve buradan bebeklere süt, ekmek için un geçirilişi...
Aslında hepimiz sadece Bosna’nın değil dünyanın insanlık suçu işlenen bütün coğrafyalarının oğulları ve kızları olduğumuzu hissetmeliyiz.