Turgut Özalın Anavatanı da aynı pırıltılı talihin partisidir. Anavatan da, kurulduğu yıl yapılan seçimlerde tek başına iktidara gelmişti. Recep Tayyip Erdoğan, "parti kuran ve partisini iktidara taşıyan" lider oldu.Turgut Özal da öyle.Erdoğan, "statükoyu kırma ve değişim" söylemleri kullanmakta.Turgut Özal da bu söylemlerle siyasete girdi ve siyaset yaptı.Erdoğan, Erbakanın partisinde siyasete başladı.Turgut Özal da ilk kez aktif siyasete, Erbakanın partisinden İzmir adayı olarak soyunmuştu.Turgut Özal, Nakşibendi tarikatındandı.Erdoğanın da o coğrafyanın uzağında olduğu söylenebilir mi?Özal, o zaman 50 yaşındaydı. Genç sayılırdı. Erdoğan da 48 yaşındaydı.İkisi de sonradan Erbakandan koparak, değişim göstererek kendi politika çizgilerini oluşturarak başarı göstermişlerdir.İkisi de partilerini kurmadan, ABDde nabız tutmuşlardır. ABDde "olumlu" karşılanmışlardır. AKP hükümeti üç yaşında. Kurulduğu yıl tek başına iktidar oldu. Paraleli sürdürelim...Anavatan, 1980 ihtilali yönetiminde bütün partilerin kapandığı bir süreç sonrası kurulmuş ve iktidar olmuştu.Belki...Bu nedenle, AKPden farklı görünebilir.Ancak... Aslında izlerin derininde, paralel çizgiler aynıdır.AKP de, kendine özgü "asker ağırlıklı 28 Şubat sürecinin" ürünüdür. Erbakanın partisi kapatılmasaydı, AKPnin kurulmayacağı gerçeği, bir sır değil.Aralarındaki, - belki bir fark - Anavatanın kazandığı seçim öncesinde, Amiral Ulusunun, ekonomide başarılı sayılacak icraatıydı. Fakat o bir partinin genel başkanı olmayı, siyaset yapmayı kabul etmediği için, meydan boş kalmıştı. Orgeneral merhum Turgut Sunalpin MDPsi ölü doğumdu... Rakip olamazdı.Özal, sahibini bekleyen Başbakanlık koltuğunu hiç rekabetsiz altında buldu.AKPnin ise karşısında, kendisinden yaşlı siyasi partiler vardı ama siyaseten iflas halindeydiler.Türkiyeyi seçime taşıyan üçlü koalisyon hükümetinin üç partisi de, zaten barajın altında kaldılar. Hatta daha ötesi... Barajın altında ezildiler.Özalın Anavatanının "şehirli" kanadının, AKPde ise "köylü ve varoş" zihniyetinin ağır basması, çizgiyi çok değiştirmedi.Çünkü yol haritası zaten çizilmişti. Enlemi siyasette AB, boylamı ekonomide IMF kuralları ile belirlenmişti. O yoldan sapmak, kalmaktan daha zordu.Özal, Çankayaya çıktı... Erdoğanın da hedefi o..İkisinin de kafalarına "Başkanlık Sistemi" girmiştir. Olağanüstü dönem ürünleri Özalın ilk başbakanlık yıllarını anımsarım...Davos toplantılarında, IMF ve Dünya Bankalı finans/iş yemeklerinde, Türkiye modeli övgü ile anlatılırdı.Özal da, Türkiye modelinin başarı öyküsünü anlatırdı.AKP sürecinde de "başarı öyküleri" var.IMFnin Türkiyenin son iki yıl için "mükemmel" söylemi, ABnin de "son iki yıl boyunca gerçekleştirilen demokratikleşme sürecine" övgüleri, dikkat çekicidir. Paralelin, iktidar sonrasında da sürdüğü izlenimini veriyor.Özal, AB ile kopmuş olan tam üyelik sürecini, yeniden başlatmıştı. "Önümüzde uzun ince, zorlu bir yol var" söylemi onundur.Erdoğan da, Türkiyenin AB tam üyelik yolunda önemli mesafeler aldırttı......Özal ile bunca benzerliğe ve iki parti arasındaki bu paralele bakarak, "Erdoğanın, Özalı model aldığı" yolundaki saptamaların doğru olabileceği kanısındayım......O zaman, Erdoğan için - naçizane - bir tavsiye...Özal, özellikle 1983 - 1987 döneminde, Türkiyeye gerçekten önemli şeyler yaptırmıştır. Onları model almak güzel...Ama o modelde, Özalın "yapmaması gerektiği halde yaptıkları" da var. Yapması gerekenler pusulası kadar, yapmaması gerekenler de yol haritasında işaretlenmeli.İlk adım, "milletvekili dokunulmazlıklarının sadece siyasi söylem ve eylemlerle sınırlanması" olabilir. g.civaoglu@milliyet.com.tr Örnek oluşturmak