Bugün "İşte gizli ajanda, işte kafalarının gerisindeki plan" diye şimşekler çakardı.Ama... Ya tıpkı "Neden sadece milletvekilleri?.. Bürokratlar, askerler, akademisyenler için de dokunulmazlık kalkmalı" örneğinde olduğu gibi, geniş bir yelpaze açılırsa ve içine bu maddeler yedirilirse, işte şimdiki esnek platform oluşur.Gerçekten... Anayasa 1982'de kabul edildi. 1987'den bu yana tam 13 kez değiştirildi. Bunların madde sayısı ise; 84.177 maddelik Anayasa'nın neredeyse yarısı değişmiş oluyor.Peki... Neden gerekli yenilemeler bu metin üzerinde yapılmıyor da, "sivil anayasa" adı altında yeni bir anayasa hazırlanıyor?..Sakın asıl amaç, birkaç anayasa maddesini, dikkatlerin odağı yapmamak ve büyük bir değişiklik paketi içine koyarak şık bir ambalajla sarmalamak olmasın!..Büyük paket, "tümüyle yeni anayasa"dır.Ya ambalaj?.."Sivil anayasa" gibi bir pırıltıdır."İlk kez askerlerin hazırladığı değil, sivil anayasa" gerçekten albenisi olan bir demokrasi şıklığı...Ancak... Pırıltı, tırnakla kazındığında altından başka gerçekler de çıkıyor.1982 Anayasası'nda 84 değişiklik, 1987 yılından itibaren yapılmış.Peki... Bütün bunlar "askeri yönetimin dikte ettiği" maddeler midir?Hayır.Hepsi de halkın oylarıyla seçilmiş, Meclis'in hür iradesiyle gerçekleşmiştir.Yerküre anayasalarının hemen hemen hepsinde olan ortak maddeler vardır. Anayasaların ortalama 3'te 1'ini oluştururlar.Bu gerçek de dikkate alındığında 1982 Anayasası'nın değişmemiş maddelerinin pek de fazla olmayanlarında değişiklikler ve "dil birliği- bütünlük amaçlı rötuşlar" yapmak yeterli olabilirdi.Şimdi bir toz dumandır gidiyor.Ve başta "yükseköğretimde türban" olmak üzere, çoğu sorun da gelecek yıla kaldı. AKP, sadece nokta atışlar yaparak "üniversitelere türbanla girmeyi" ve "Genelkurmay Başkanını -gereğinde- yargılamayı, Yüksek Askeri Şûra'nın Kararlarını ve -elbette- irtica suçlamasıyla TSK'dan uzaklaştırmalarını da kapsayarak yargı yolunu açmayı" öngören anayasa değişiklikleri yapmaya yönelseydi... Düşünün... Nasıl bir kıyamet kopardı!.. Yılmaz Özdil'in, dün Hürriyet'te " 2007'nin MR'ını" yansıtan yazısı yayımlandı.Milliyet okurlarından 2 ya da daha fazla gazete okumak alışkanlığı olmayanlar için bu yazıyı aynen sunuyorum... Tarihe atılmış bir çentiktir...................... KURBAĞA... Eksi 2 derece suda, ölür.50 derece suda, gene ölür. 5 derece ile 36 derece arasındaki ısılarda yaşayabilir ancak.Mesela, 50 derecelik su bulunan kovaya koyun kurbağayı, anında tepki verir, refleksleri çalışır, zıp diye sıçrar, kendini dışarı atar.Ama... 15 derecelik suya koyun, yavaş yavaş ısıtın, gıkını çıkarmaz. 20 derece, 25 derece... Hiç istifini bozmaz. Normaldir ona göre... 30, 35, 36, 37... Bu yaz sıcaklar fazla olacak herhalde diye düşünür, yeniden mevsim normallerine döneceği umuduyla, oturmaya devam eder. Rehavetle... 40, 41, 42... Vaziyet sakat galiba der, sıçramak için hamle yapar. Nafile! Yavaş yavaş ısıtılan su, kaslarını kullanılmaz hale getirmiştir. Yay gibi bacakları, hamur gibi gevşemiştir... Bi daha dener. I-ıh... İş işten geçmiştir. Kendisini hedef alan değişimi kavrayamamış, geç kalmıştır. Çok geç.Teslim olur çaresiz.Kurbağaya işkence yapmak için değil... Öğrenciler, "bilimsel gerçekler" ışığında, kurbağadan ders alsın diye yapılır bu deney.O nedenle, kulakları çınlasın, fen öğretmenim, "Kurbağadan akıllı olmak zorundadır insan" derdi hep... Sonra da eklerdi:"Hayat da laboratuvar çünkü!"Siyaset de. Ekonomi de. Medya da.Ve, ders zili çalıyor bugün...Bilime inanan Atatürkçü öğretmenler, yukarıda örneğini verdiğim sayısız deneyi anlatacak okullarda...Ders aldın, aldın. Almadın...Bugün başına gelen gelir işte!20 sene önce "imkânsız" zannettiğin olaylar, bir de bakarsın ki, imkânsız değilmiş.Dikleneyim dersin...Eyvah! Dermanın yoktur.Ağır ağır... Ufak ufak... Usul usul...Yavaş yavaş alıştırmışlardır seni bu yeni ortama... Hamle yapayım dersin. Yapamazsın.Reiki yaparak olmuyor bu iş.Uyanık olmak gerekiyor.Silkin... Kalk ayağa! gunericivaoglu@milliyet.com.tr DERS ZİLİ...