Marion Cotillard
GERİDE kalan 6 gün Paris’teydim. Bu haftaki Pazar Kahvesi’nde oradan iki izlenim...
Yukardaki başlık, “benim Paris’te bir gece yarısı maceramı” yansıtıyor değil.
“Woody Allen’in son filminin adı.”
Cannes Film Festivali bu film ile daha çekici oldu.
Doğrusu asıl isteğim, “filmde rol alan Carla Bruni’yi oyuncu olarak izlemekti.”
Fransa Cumhurbaşkanı’nın eşi ve Fransa’nın First Lady’sinin kamera karşısına geçmesi merakımın odak noktasıydı.
Ancak film başladığı andan itibaren kafamdaki Carla Bruni takıntısını sildi attı.
Woody Allen’in fantezilerle örülmüş hayal dünyasında yolculuk “hiç bitmesin” dediğim bir güzellikti.
Kısacası şu:
Amerikalı bir sinemacı, yazar olmaya karar verir. Romanını yazmaya başlar.
Evleneceği sevgilisiyle Paris’e gelmişlerdir.
Kızın Amerikalı zengin anne ve babası da Paris’tedir.
Bir gece, bizim yazar sevgilisini arkadaş grubuna emanet eder.
“Başım ağrıyor, otele yürüyerek gideceğim. Erken yatacağım” der.
Fakat yolları şaşırır ve gece yarısı olduğunda çok garip şeyler olur.
Küçük bir meydanın taşlarında oturup bir taksinin gelmesine dua ederken önünde geçen yüzyılın başlarında üretilmiş eski bir Peugeot spor otomobil durur. İçinde neredeyse yüzyıl öncesinin giysileri içinde kadınlı erkekli bir grup vardır.
Ellerindeki şampanya şişeleriyle bizim yazarı “hadi gel birlikte içelim” diye çağırırlar.
Onu da alıp bir partiye giderler.
Partidekiler de yüzyılın başlarına ait giysiler içindedir.
Müzik de yüzyılın başlarından.
Şampanya su gibi akmakta, flört “acayip hızlı” yaşanmakta.
Hemen belirteyim ki bu bir “kostümlü balo” falan değil.
Bizim yazar ansızın bir önceki yüzyılın başlarının yaşamında bulmuştur kendini.
Hemen her gece yarısı Paris’in aynı meydanında 20’nci yüzyılın başlarındaki yaşamı paylaşır.
Kimlerle tanışmaz ki!
100 BİN KİŞİ ÖPÜŞÜYOR
PARİS’İN “Bastille” meydanında 100 bin kişi aynı anda öpüşüyorlar.
Rekorlar kitabı için senaryo ya da yarışma değil, gerçek yaşamdan dakikalar.
Eylemin adı “Kiss in...”
Fakat bu eylemin çok farklı bir özelliği de var.
Kadınlar kadınlarla, erkekler erkeklerle dudak dudağa.
Müzik coşkusuyla çiftler birbirlerine sarılmış dans ediyorlar ve öpüşüyorlar.
Bu manzara geride kalan pazar gününe ait.
Kısa adı “İnter LGBT” olan “Lezbiyen, Gay, bi ve Transsexsüelle” örgütünün yürüyüşü ve festivalinden bir görüntü.
Örgütün 62 grubu ayrı ayrı caddelerden akarak St. Germain Avenue’de buluştular.
Muazzam bir insan seli...
Üstü açık uzun araçlarda müzik grupları, dans eden, şarkı söyleyen, gökkuşağı renklerini yansıtan bayraklarını sallayan gay’lar.
Polis kayıtlarına göre 99 bin, örgüt sözcüsüne göre 800 bin katılımcı.
Seçimden yeni çıktık, kaç lider mitingi 100 bin kişiyi toplayabildi meydanlara?
Her yıl düzenlenen etkinliğin bu yılki mesajı “eşitlik...”
Başkanlık seçimi arifesinde adaylara sesleniyorlar:
“Eşcinsellerin evliliğine, evlat edinerek ebeveyn olmalarına, yapay döllenmeyle çocuk yapmalarına yasal yollar açılsın!”
Ellerindeki pankartlarda bir de tehdit var:
“Bugün istiyoruz, yarın oy vereceğiz...”
Yani...
“Ey başkan adayları kim bu isteklerimizi programına alırsa, oylarımız ona...”
Avrupa’nın pek çok ülkesi gay’lere bu yasal hakları tanımış bulunuyor.
Fransız gay’ler “eşitlik istiyoruz. AB’de olan bizde de olmalı” diyorlar.
...........................
Onları izlerken düşündüm:
“AB ile uyum yasaları arasında çok yakında bu dayatma da olacak.
Türkiye’nin siyasi partileri ve özellikle o tarihlerde gene iktidarda olacak AK Parti bakalım ne yapacak?”