Macaristan'da 166, Romanya'da 46, İsrail'de ve Finlandiya'da 30.
Amerika'da 2 tane parti var. İngiltere'de 3...
Az partili olan ülkelerde de çok partili olan ülkelerde de, demokrasi tıkır tıkır işliyor.
İstikrarlı yönetimler oluşuyor.
Yani... Sorun, parti sayısı değil.
Peki Türkiye'de ne olacak?
Siyaset mimarisi, iki olasılık üzerine yapılanmakta.
Birincisi... Sol kanatta Derviş'in, sağ kanatta Tayyip'in başkanlıklarında iki büyük parti ve barajı aşamayan bir kaç küçük partiden oluşan proje...
İkincisi... Varolan partilerin yanısıra, kurulma aşamasındaki 4 parti ile birlikte 20 partili bir yelpaze... Yüzde 10'luk barajı kılpayı geçmiş olanlarla, barajaltı kalan partiler salatası ihtimali... Böylece... "Yönetemeyen demokrasi"nin bütün sancılarının daha da ağırlaşarak çekileceği kuşkuları...
2 partili siyaset yapısının toplum mühendisliği çabaları, Türkiye'de zaman zaman görülmüştür.
Ama... Başarılı olunamamıştır.
Merhum Turgut Özal da seçim meydanlarında "iki buçuk gazete, iki buçuk parti kalacak" derdi.
O söylemi, hayal olarak kaldı.
2001 Türkiyesi'nde de bu toplum mühendisliği haydi haydi yürümez.
Recep Tayyip Erdoğan'ın aktif siyaset yapma yasağının kalkıp kalkmadığı bile henüz meçhulken, yeni bir siyasi parti kuracak... Ve bu parti, bütün sağı şemsiyesi altına toplayacak(!).. Olacak iş mi?
Yani... Türkiye'nin en fazla oy alan iki partisinden biri MHP, Tayyip Erdoğan'ın şemsiyesi altına girer mi?
Dört neslin partisi, DYP mi kendini Tayyip'in partisine yamayacak?
Yahut... Yılmaz'ın Anap'ı mı?
Recep Tayyip'in, en iyi ihtimalle kapanmazsa FP'den, kapanırsa FP'nin yerine kurulacak partiden yüzde 30 - 50 oy çekmesi, biraz da diğer partilerden devşirmesi, başarı olur.
Kemal Derviş'e gelince...
Ecevit'in "veliaht" ilan etmemesi halinde, Derviş'in DSP'de şansı yüksek değil.
Peki... Deniz Baykal mı Derviş'e koltuğunu sunacak?
Yoksa... Mümtaz Soysal'ın ve eski CHP'lilerin kuruluş aşamasındaki partileri mi?
ÖDP ile mi solun büyük partisi olunur? Ya onlar arasında yeni bir partinin şansı?
"İki buçuk gazete" hedefinde olduğu gibi "iki buçuk parti" hedefi de kağıt üzerinde kalır. Hayata geçemez.
Tabii... Zaman, bugünün yargılarını değiştirecek gelişmeleri - belki - üretebilir.
Buna karşılık... Türkiye, partiler enflasyonuyla Fransa'nın "yönetemeyen demokrasi" örneği olarak anılan 4.Cumhuriyet dönemine benzer bir sürece kayabilir.
Bugünün "zemini çatlak, 3 partili koalisyon hükümetini" bile mumla ararız.
"Meclis'te oy çoğunluğunu 3 - 5 oyluk koltuk değneği partilerle tamamlayan, ama onların kaprislerine mahkum edilen, yamalı bohça görünümünde hükümetler", kaderimiz olabilir.
Neden bu kadar çok parti?
Çünkü... Liderlerin gölgelerinde ot bitmiyor.
Çaresiz, yeni partilerle siyasal maceralar yaşanmakta.
Liderlerin gruplarında oy egemenliği sürdükçe, Siyasi Partiler Yasası'nın yenilere olanaklar açacak değişimi mümkün görünmemekte.
Ama... Seçim Yasası'nda - Fransa'da olduğu gibi - değişiklikler yapılabilir.
Yani... İki turlu seçim sistemi uygulanır.
Birinci tura bütün partiler, ikinci tura ise en çok oy almış 2 ya da 3 parti katılır.
Partiler, birinci turda ilk 2 ya da 3'te yeralamazlarsa, ikinci turda hangi partilere destek vereceklerini seçim öncesinde topluma açıklarlar.
Böylece... Meclis'e, 2 ya da 3 partiler bloğu girer.
Koalisyon hükümetlerinin içinde bulunacak partiler, daha seçmen oy kullanmadan bilinir.
"Yönetemeyen demokrasi"den, "yöneten demokrasi"ye geçilebilir.