Fransanın "Tanrı = Dieu" diye anılan eski başkanlarından "de Gaulle" bile olağanüstü yetkilerine eklenen tarihi ağırlığına karşın, gene de şöyle yakınmıştı:"Peyniri bile 400 çeşit olan bu ülkeyi yönetmek çok zor."17 Aralıkta tarih almayı bekleyen Türkiye için ABdeki farklı düşünce gruplarını okuyunca, "de Gaulle"ün "peynir ve yönetim" paralelini anımsadım. 25 AB ülkesinin peynir türü kaç "bin"dir diye düşündüm.Allah, Türkiyenin ABye üyelik dosyası için de, kolaylık versin.17 Aralık zirvesi yaklaşırken birlik içindeki 6 düşünce grubunu TÜSİAD Brüksel Temsilcisi Bahadır Kaleağasından - özetleyerek - yansıtıyorum. Türkiyede kaç çeşit peynir var? Bilmiyorum. Ama devlet yönetmek zorluğu ile peynir çeşidi sayısı arasında bağ olabilir! 1- KÖKTEN KARŞITLAR: Türkiyeyi kesin istemiyorlar. Sayıca fazla olmasalar da, gürültüleri çok. Uzantılarında ASALA, PKK, radikal Hıristiyan veya aşırı sağ hareketlerin etkileri seziliyor. Türkiye karşıtlığı sayesinde maddi, sosyal ve siyasal "çıkar ağları" oluşturmuş durumdalar.2- ÖZEL STATÜCÜLER: Özellikle Alman ve Avusturyalı Hıristiyan Demokratlar ve Fransız merkez sağında yaygın bir yaklaşım bu. Türkiyeyi önemli görüyorlar ama ABye tam üye olmakla kazanacağı gücü fazla ve sakıncalı buluyorlar. Komisyon raporunda müzakere sürecinin "açık uçlu" olacağının belirtilmesiyle ve sıkı bir denetim güvencesiyle tatmin olmadılar. Müzakereler başlarsa, Türkiyenin tam üyelik yoluna geri dönüşü olmayarak girmiş olacağı kanısındalar. Türkiyenin, geçmişte olduğu gibi, kendini yıpratacak yeni hatalar yapması için dua ediyorlar.3- ERTELEMECİLER: Onlar "merkez sol ve sağdan geniş kesimler" ve "şimdi sırası değil" görüşündeler. AB içi sorunları ve AB Anayasası referandum sürecindeki zorlukları öne sürüyorlar. Türkiye için karar alabilecek ortam yok, diyorlar. Ara formüller peşinde koşuyorlar; "Önce Türkiyenin mevzuatının ABye uygunluğunu inceleyecek olan tarama süreci başlasın, bu arada Komisyonun 2005 raporu da olumsuz çıkmaz ise müzakereler 2006 başında başlasın."4- KURALCILAR: "Pacta sunt servanda" grubu. Roma hukukunun bu anlaşmalara yani, "ahde vefa" kuralına bağlılar. Eğer Türkiye, yıl sonuna kadar bazı acil eksikleri de giderirse, kararlaştırıldığı gibi müzakerelerin "vakit geçirmeden" başlamasını savunuyorlar. Türkiyenin hızla AB üyeliği sürecine girmesinin bazı sakıncalarını kabul etmekle birlikte, birliğin sözünde durmamasının çok daha ağır bir bedel ortaya çıkaracağını belirtiyorlar. Akdeniz, Atlantik ve Kuzey ülkelerinde bu yaklaşım yaygın.5- SAĞDUYULULAR: Türkiyeye "hayır" denmesinin yaratacağı tehlikelerin altını çiziyorlar. Türkiyenin kendini dışlanmış hissedeceği bir Avrupanın jeo - politik sorunlarla karşı karşıya kalacağı gerçeği var bu görüşün temelinde."ABnin bunca yıllık aday ülkesi ile bir krize girmesi başlı başına bir dış politika beceriksizliği olur" diyorlar. Ortadoğu ve Kafkaslara uzanan coğrafyada Türkiyenin konumunun AB için önemini vurguluyorlar. Müslüman alemine yanlış bir mesaj verirse ABnin, küresel darbe alacağına işaret ediyorlar.6- DESTEKÇİLER: Onlarda "Türkiyenin ABnin geleceği için önemli bir üye olacağı" inancı var.Onlara göre, 21. yüzyıl Avrupası, geniş ve güçlü bir birlik olmalı. Japonya, Pasifik, Çin, Hindistan, Kuzey ve Güney Amerikaların yanında Avrupa, siyasal, ekonomik, teknolojik ve demografik bir cüce durumuna düşmemeli. Müzakere sürecini tamamlamış bir Türkiye, doğası gereği AB için zafer olur..................Son söz: Kaç çeşit olursa olsun, lafla peynir gemisi yürümez.Yarım yüzyıldır Avrupa gemisine binmeye çalışan Türkiyeye ayrımcılık yapılmazsa peynir bahane de olmaz. g.civaoglu@milliyet.com.tr 3 + 3 = 6