Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Deniz Bölükbaşı değerli bir diplomattır. Dışişlerinin belalı konularında masaya sürdüğü usta müzakerecidir.
ABD heyetinin İkinci Irak Harekâtı öncesi, Kuzey Irak’tan girerek Saddam’ı vurmayı hedefleyen planında Türkiye kilit ülkeydi.
Ve Türkiye’yi temsil eden heyetin başında Bölükbaşı vardı.
Müzakerelerde ABD’ye kök söktürdü.
Öyle ki...
ABD tarafının dönemin Türkiye Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ve Müsteşar Uğur Ziyal üzerinden Bölükbaşı’yı sürecin dışında bırakmak için girişimlerde bulunduğu ve “aksi halde müzakereler tıkanır” gibi bir “hal dili” kullandıkları kanısı yaygındır.
Gül ve Ziyal değil bu mesajlar nedeniyle Bölükbaşı’yı gözden çıkarmak, ona en küçük bir imada bile bulunmadılar.
ABD tarafı Bölükbaşı’yı kabullenmek zorunda kaldı.
Hafta sonu Deniz Bölükbaşı’nın “DIŞİŞLERİ İSKELESİ” adlı yeni yayımlanan kitabını bir nefeste okudum.
34 yıllık meslek hayatının anılarını, Türkiye’nin “belalı süreçleri” ekseninde yazmış.
Dobra dobra bir kitap...
Yunanistan’da, terör örgütünün 1 metre derinlikte 13 metre çapında çukur açan, zırhlı aracı alüminyum kâğıt gibi katlayan bombalı suikast saldırısından kurtularak, ölümün soğuk nefesini hissetmiş olan Bölükbaşı, Amerikan tarafının verdiği gözdağını tınmamıştır bile.
Bunları neden yazdım?
Anlatayım:

Haberin Devamı

KENDİMİZE 1 MART ÇELMESİ

PKK sorununun böylesine “büyük yaraya” dönüşmesinde 1 Mart tezkeresinin reddinin milat olduğunu çok kez yazdım.
Deniz Bölükbaşı’nın “DIŞİLERİ İSKELESİ” adlı kitabında, bu görüşümü doğrulayan -ayrıntılı- değerlendirmeler var.
Kitaptan satırları aşağıda yansıtıyorum.
Dikkat edin, bunlar salt Deniz Bölükbaşı görüşleri değil, Bölükbaşı’nın da paylaştığı ve dönemin Dışişleri Bakanı Gül’e sunulmuş olan “son” değerlendirmeleri:

TEZKERENİN KABULÜ HALİNDE KAZANIMLAR:
-ABD ile stratejik ortaklığımız güç kazanacaktır.
- Kuzey Irak’taki PKK unsurlarına karşı etkili tedbirler alınması mümkün olacaktır. (Tezkerenin dayandırıldığı Türkiye-ABD anlaşmasına göre, TSK’nın Kuzey Irak’ta devamlı ve sayısı 32 bini bulan gücü, yaygın bir coğrafyada yer alacaktı. Şimdi sınır ötesine harekât bile yapamıyoruz.
PKK’nın Kuzey Irak’taki sonu olabilirdi bu. G.C.)
- Türkmenlerin hak ve çıkarları daha fazla korunabilecektir. (Kuzey Irak’ta meydanı boş bulan Barzani ve Talabani güçleri, Kürt nüfus seli akıtarak ve nüfus kütüklerini tahrip ederek, Musul ve Kerkük’te Türkmenleri marjinal azınlık haline getirdiler. Oysa orası Türkiye politikasının kırmızı çizgisiydi. Artık pembe bile değil. G.C.)
n Kuzey Irak’ta bağımsız bir oluşumun engellenebilmesi bakımından Türkiye’nin eli güçlenecektir. (Kuzey Irak’ta Kürt yönetimi fiili ve hatta hukuki devlete dönüşmüştür. G.C.)
- Irak’ın bir bütün olarak geleceğinin şekillenmesinde Türkiye söz sahibi olabilecektir. (Durum öyle mi? G.C.)
- Irak’ın yeniden inşasında ortaya çıkabilecek ekonomik imkanlardan Türkiye daha fazla yararlanabilecektir. (Gerçi, özellikle Kuzey Irak’ta Türkiye firmaları işler almaktadır. Türkiye bölgeye ihracat yapmaktadır. Ama tezkere kabul edilseydi, bu pastadan daha büyük pay alınacaktı. G.C.)
- Türkiye’nin terörle mücadelesinde ABD’den sağlayacağı destek daha güçlü ve içerikli olacaktır.
- ABD ekonomik desteği, savaştan uğrayacağımız zararların asgariye indirilmesinde etkili olacaktır.
- ABD kongresinde Rum ve Ermeni lobileri mücadelesinde destek daha güçlü ve içerikli olacaktır.
...................................
Başka “olumlu” değerlendirmelere girmiyorum.

Haberin Devamı

“TEZKERENİN REDDİ HALİNDE DOĞACAK SONUÇLAR” başlıklı değerlendirmeler de yapılmış. Tek tek yazmıyorum. Türkiye’nin yukarıdaki değerlendirmelerin tam tersi oluşumlarla burun buruna geleceği, madde madde sıralanmış.
Sadece üçünü yansıtayım:
- Kuzey Irak’tan kaynaklanan terör tehdidi çok ciddi boyutlar kazanabilecektir.
- Kuzey Irak’ta bağımsız bir oluşumun önlenmesi konusundaki ABD desteği azalabilecektir.
- Türkmenler esas itibarıyla Arap ve Kürtlerin insafına terk edilmiş olacaktır.
......................................
Her şey öngörülmüş. Her şey ortada.
Vurguluyorum:
PKK ile mücadelede “1 Mart tezkeresinin Meclis’te reddi” Türkiye’nin aleyhine sürecin “miladıdır.”


1 MART’TA ‘RED’ OLMADI

YUKARIDAKİ satırlarımda belki ben de genel yanlışı paylaştım.
Deniz Bölükbaşı kitabında, “Arınç, iç tüzük ihlali yaptı mı?” sorusunu ortaya atıyor. “TBMM, 1 Mart tezkeresini reddetmedi, kabul de etmedi. Başkan süre vererek yeni bir oturumda tezkereyi bir kez daha oylatarak sonuç alınacak oy sayılarının ortaya çıkmasını sağlamalıydı” görüşünü savunuyor.
Satırları şöyle:
Meclis salt çoğunluk olan 267 sayısına ulaşılamadığından karar verememiştir. “Karar verememe” ile “ret” ya da “kabul etmeme” ayrı şeylerdir.
Tezkerenin “ret” edilmiş sayılabilmesi için 267 “ret” oyu kullanılmış olması gerekirdi.
Hâlbuki “ret” oyları 250’de kalmıştır. Tezkere “kabul edilmiş” de sayılamayacaktır. Bunun için de gerekli 276 “ret” sayısına ulaşılamamıştır.
TBMM 1 Mart 2003 günü tezkere hakkında karar verememiş, karar verebilmesi için gerekli olan oylamanın tekrarlanması yoluna da gidilmemiştir.
Bölükbaşı’ya göre Başkan Arınç’ın gönlü tezkerenin reddinden yanaydı.
Erdoğan ve Gül’e ise bu sonuç şok etkisi yapmıştı.
Uçaklarına üsler, gemilerine limanlar verilen, lojistik ihtiyaçları için sınıra yakın bölgelerde, toprak edinen ve daha pek çok ümit verici ışıklar yakılan, bir de protokol imzalanan ABD buz kesmişti.
Artık stratejik dost Kuzey Irak Kürtleri olacaktı.