Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

PKK'nın, son yılların altı çizilerek düşünülmesi gereken en etkin eylemi nedir?
Ne Dağlıca baskını, ne diğer kanlı eylemler...
Bana göre; bir imamın (melle), TSK'nın sınır ötesi harekâtına karşı gösterilerde kürsüye çıkarılmasıdır.
PKK, dağlarda yitirmekte olduğu mevzileri, inanç coğrafyasında kazanmak istiyor.
PKK sorunu ile Kürt sorununun birbirinden ayrışması sürecini böylece kırmak hedefleniyor. PKK ile Kürt kökenli yurttaşları "İslam zemini"nde bütünleştirmek stratejisi bu.
Şeyh Sait İsyanı da Kürt kökenli olarak algılansa da, gücünü İslam motifinden ve tarikatlardan almıştı.
Yıllar önce, Bekaa Kampı'nda konuştuğum Abdullah Öcalan da PKK'nın o zamana kadar ihmal ettiği din motifi üzerinde durmuştu. PKK artık "İslami deyişlerin" de yer aldığı bildiriler dağıtıyordu.
Anlaşılan o strateji yeniden ısıtılıyor.
Gene PKK yanlısı son gösterilerde başörtülü yaşlı bir hanımın başına "Kur'an-ı Kerim" koyup diğer elinin parmaklarıyla "zafer" işareti yapması, taş atan çocukların arasında "Kur'an-ı Kerim'i" göğsünde tutarak güvenlik güçlerine doğru yürüyen bir eylemci, "İslam motifi" kullanmanın yaygınlaşacağını düşündürtüyor.

Özal ve Erdoğan
Merhum Turgut Özal'ın 1980'li son yıllarda söylediklerini hatırlıyorum.
Şöyle demişti:
"Malum... Tam manasıyla ulus-devlet olamadık.
Bütünlüğü devam ettirmek için Müslümanlık zemini hâlâ çok etkili."
Turgut Özal'ın ANAP'ı, seçimlerde Güneydoğu'dan iyi sonuçlar almıştı.
AKP'nin de seçimlerde Güneydoğu'dan yüksek oy alması nedenlerinden biri İslam motifidir.
Tarikatların da AKP'yi desteklediğini düşünmek hiç yanlış olmaz.
Önümüzdeki genel yerel seçimlerde DTP'nin kalelerinin ve özellikle Diyarbakır Belediyesi'nin kazanılmasında AKP şanslı. Belediyeler elden giderse, PKK'nın hayat suyu kesilmiş, "Başkent Diyarbakır(!!)" iddiası çökmüş olacaktır.
Ne yazık ki, dine dayandırılmış siyaset, yaşamımızı giderek istila ediyor.

Haberin Devamı

AZRAİL SAMARRA'DA
Bağdatlı bir tüccar, evin hizmetlerine bakan adamını alışveriş için çarşıya gönderir. Adamın pazar yerinde karşılaştığı bir kişi, ona mezardan gelircesine derin ve soğuk bir sesle, "Sen burada ne arıyorsun, burada karşılaşmamalıydık" der.
Adam dehşetle ürperir. Azrail'in nefesini hissetmiş gibidir. Eve döner, patronuna bu olayı anlatır. Patronu, "Hemen buradan uzaklaş, mesela Samara'ya git" der.
O, Samarra kentine giderken, patronu da çarşıya çıkar, adamının tarif ettiği kişiyi bulur, "Biraz önce benim çalıştırdığım adamıma niye öyle konuştun?" der.
Aldığı cevap şöyle olur: "Onun canını almak için randevu yerim Samarra'ydı, Bağdat'ta görünce şaşırdım, neyse oraya gelecektir. Canını orada alırım..."
Bu eski bir hikâyedir. Şimdilerde sinemalarda "Örtülü Gerçek" adıyla oynayan filme damgasını vuruyor. Samarra, Kuzey Irak'ta bir kentin adı. Orada bir grup Amerikan askerinin, bir eve "gece baskını" yaparak, sırayla 15 yaşında bir Arap kızının ırzına geçişleri, sonra onu ve evdeki diğerlerini kurşuna dizerek öldürüşleri eksenli bir film bu...
Askerler ifadelerinde olayı, "Sünnilerin Şiilerden intikamı" olarak anlatıyorlar.
Film, Kuzey Irak'ın nasıl bir cehennem olduğunu, tuzakları, mezhep ve köken çatışmalarını, yalanları, entrikaları anlatmakta.
TSK, işte böyle bir coğrafyada harekât yapıyor. Sadece PKK'yı çökertmek değil, böylesine kirletilmiş bir sosyal dokuda, hiçbir pisliğe bulaşmadan ilerlemek zorunda.
Sivillere, Kuzey Irak yönetimine teğet bile geçmemek, iftiralara, iletişim tuzaklarına malzeme vermemek çok önemli.
Harekâta katılanların bu başarısını da altını çizerek belirtmeliyim.
Güneydoğu'da gösteri yapanların elinde, "insani gerekçe" yok. TSK'nın gösterdiği bu özen nedeniyle "Zana"lar ve diğer DTP'liler, sadece cinayet işleyen PKK'lılara destek verenler durumuna düşüyorlar. Bunun da çok taraftar toplayacağını hiç sanmasınlar.