13 yaşında Londra'ya göçmüş yoksul bir Bangladeşli ailenin kızı olan
Pola Uddin, herhalde, ileride kraliçe tarafından kendisine barones unvanı verileceğini...
İngiltere'nin asilleri arasında yer alacağını...
Lordlar Kamarası'na üye olacağını...
İngiltere'yi yöneten yasalara oy kullanacağını...
Burunları havada lordlarla aynı sıraları paylaşabileceğini, aklından bile geçiremezdi.
Yıllar boyu,
İngiliz sömürgesi olan topraklarında, ataları, o
İngiliz kraliçesinin ve
lordların köleleriydi.
Kendisi ise,
Londra'nın kenar mahallelerinde fakir bir göçmen ailesinin acılı yaşamını sürdüren ve
İngilizce'yi bile doğru dürüst sökememiş bir genç kız...
O, şimdi bir barones
Oysa...
Sırtında atlas kumaşlarla, geleneksel cübbesi...
Lordlar Kamarası'nın lüks deri koltuklarında oturan... Kraliçenin davetlerine katılan bir barones.
Gülriz Sururi'nin müzikalinde,
"o küçücük bir Hannffendi" diye dile getirdiği, görgüsüz, hoppa, sınıfından kopmuş ve yozlaşmış bir tip değildi.
Tam tersine...
Taşıdığı sıfatın ve unvanın ağırlığını, içinden çıktığı ve hep kendinden saydığı sınıfın yararları için koyuyor.
Kenar mahallelerde geçen çocukluktan genç kızlığa geçişinde ve daha ileri yaşlarında, ezilmeye, eşitsizliğe, hor görülmeye karşı içinde biriken tepkileri,
İşçi Partisi'nde yer alarak, siyaset ve eyleme dönüştürmüş.
Önce, sokak ve mahalle komiteleri...
Sonra, semt ve nihayet
Londra ölçeğinde siyaset yılları.
Bu arada evlilik.
5 çocuğa analık.Soruyorum...
Peki, neden kraliçe sizi seçti?
Cevabı,
"Benim adımı, aday olarak İşçi Partisi bildirdi. Kraliçe de onayladı" oluyor.
Öneriyi telefonla bildirdiklerinde, balıklama atlamış değildi.
Eşiyle birlikte
10 gün düşündükten sonra, "EVET" cevabını vermiş.
Politikayı,
Londra'nın kenar mahalleleri için milletvekili olarak mı, yoksa
Lordlar Kamarası üyesi barones olarak mı yapmak daha doğru olanı?
İlk ve tek
Sonunda...
İkinci seçenek daha uygun görünüyor.
Çünkü...
Burunlarından kıl aldırmayan lordların arasına, aynı statüyü paylaşarak girecek ilk Müslüman kadın olmak önemli.
Hatta...
Bu şahıs kendisi değil de,
bir başka Müslüman kadın olsa bile.
Onu benimsediler mi?
Görünüşte
EVET.Fakat...
İç dünyalarında
HAYIR.Pola Uddin, "Lordlar, öldürürken bile gülümserler ve kibardırlar" diyor.
Ama...
Barones unvanının, kenar mahalleden
Uddin'e kerhen verilmesi zorunluğu, gene ince siyaset.
İngiltere'de
3 milyon Müslüman seçmen var.
Onların gönlünü kazanacak bir jest, içlerinden birine
Lordlar Kamarası üyeliğinin verilmesiydi.
İlk kez,
İngiltere'deki
Müslümanlara, safkan İngiliz'le aynı asalet unvanı verilmesi önemli olabilirdi.
Müslümanların oylarını çekebilirdi.Üstelik...
Sadece
Müslümanlar değil, ülkedeki diğer ırk ve dinlerden azınlık seçmenleri, hatta
İngiltere'nin gerçekten liberal ve eşitlikçi kesimleri de, bu atamayla okşanmış olacaktı.
Kaldı ki...
İngiliz İşçi Partisi'ne yeni bir soluk getiren
Tony Blair'in siyaset doğası da, bu insalcıl doğrultudadır.
Kıssadan hisse
Pola Uddin'in seçimi,
Türkiye açısından dersler sunmaktadır.
Öncelikle...
Türkiye'deki sosyal demokratlar, bu örneği iyi değerlendirmeliler.
"Yenilenme" süreci için, burada çok ilginç bir işaret var.
O püf noktasını,
CHP'de,
Ecevit'in
ortanın solu hareketi yükselişe geçtiğinde, merhum
Turhan Güneş yakalamıştı.
Ecevit'in
karaoğlan efsanesi, kenar mahallelerden, köyden, kasabadan, iççiden, yoksuldan kopuk değildi.
Entelektüel ile toplumun düşük gelir grupları arasında, bir ortak payda oluşturulmuştu.
CHP oylarının,
1977 seçimlerinde yüzde 42'ye tırmanarak patlama yapması, bir rastlantı değildi.
Zaman içinde,
özellikle 1980'den sonra, o kesim, sosyal demokratlar tarafından marjinal sol örgütlere, sol mezhepçilere ve
RP'ye
(şimdiki FP) bırakılmış gibidir.
Şimdi, bol bol kadın aday var.
Ama...
Hadise, sadece boyalı saçlar ve tırnaklar, narin parmaklar, şık tayyörler değildir.
Yahut...
Gerçek aydın, sosyal demokrat ya da sosyalist hanım politikacılarla yetinmek de değildir.
Varoşları, yeraltına inmiş sol örgütlerden, mezhep fraksiyonlarından,
siyasi İslam'dan, siyasi ırkçılıktan kurtarmak için o yörelerden sosyal demokrat ve sosyalist kadın adayları da listelere koymak,
Meclis'e taşımaktır.
Aksi halde...
Yabancılaşma oluşur.
Bu gözlem, sadece sol değil, sağ partiler içinde geçerlidir.
Dün gece
Durum programının konuğu olan diğer kadın konuğumuz,
23 erkeğin katil sanığı ve
Hindistan'ın bir tür Robin Hood'u sayılan milletvekili Phoolan Devi ile ilgili izlenimlerimi ise, bir başka yazıda yansıtacağım.
Yazara E-Posta: g.civaoglu@milliyet.com.tr