Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ben de sucuğa bayılırım.O yıllarda Avrupa'da sucuk, pastırma, beyaz peynir, rakı bulmak mümkün değil.Şimdi hepsi var, üstelik Avrupa'da üretiliyor. Ama bizim zamanımızda ancak Türkiye'den gelen arkadaşlar hediye getirdikçe bu yurt lezzetlerini tadabiliyoruz.O geceler de bayram gibi oluyor.........................Fakat... Sucuğu balkonda mangala koyunca koku karşı dairede. Az sonra kapı komşusu genç doktor Robert ve eşi bizim eve damlıyorlar.Onlar da sucuğa baygın.Bizde tatmışlardı, kokuyu alınca kasap kedileri gibi gelmedikleri gece yok.Zaten gümrükten zor geçirilen o bir kangal sucuk, dörde paylaşılınca hatta aslan payı konuklara bırakılınca, dişimizin kovuğuna gitmiyor. Bazen paylaşmak iyi de, bunların yaptığı, sucuk istimlakı..........................Bu işe bir çare bulmalıydım.Birden kafamda ışık yandı.Türkiye'deyken Hasan Pulur'un "Olaylar ve İnsanlar" köşesinde okumuştum.Milliyet'in Almanya muhabiri, ona yazmış, Hasan Pulur da köşesinde tatlı tatlı anlatmış.Almanya'daki bu meslektaşımız da sucuğuna dadanan komşulardan çok çekmiş.O da çare aramış ve bulmuş.Sucuğuna ortak olan Almanlara "Sucuklarımızın lezzeti, içindeki yılan eti nedeniyledir. Bizimkiler en iyi cins yılanları bulur, sucuk etine bol bol karıştırırlar" demiş.Almanlar öğürerek odadan kaçmışlar, bir daha da sucuk piştiğinde davetsiz misafir olmamışlar.Pulur'un o yazısını hatırlayınca "Galiba çözümü buldum" diye düşündüm.Gene Türkiye'den memleket lezzetleri geldiği bir gün, mutfak balkonunda mangalı yakıp sucukları ateşe koydum. Dumanı karşı dairedekileri çıldırttı. Hemen damladılar.Yemeğe oturduk. Bir iki lokma sonra onlara ben de bu "Anadolu'nun meşhur yılanlarından yapılan sucuk eti lezzetini" anlattım.Sonuç...Tam bir zaferdi........................Bu anım 1971'e uzanıyor. Demek Hasan Pulur'un o yazısını 1970'ten önceki yıllarda okumuşum.36 yıldan daha eski bir okuyucusuyum.......................Gazetecilerin yazdığı ya da gazetecilikle ilgili her kitabı okurum.Nehir Söyleşiler dizisinden yayımlanan "Olaylar ve İnsanlar"ın Peşinde Bir Ömür "Hasan Pulur Kitabı"nı da sadece merakla değil, keyifle, tadını çıkara çıkara okudum.Sefa Kaplan'ın da eline sağlık.Anılar, tıpkı "nehir söyleşi" dizisinin adına uygun "nehir" gibi akıp gidiyor.Bazen hüzün vererek, bazen gülümseterek, bazen köpürerek..........................Kitaptaki anılardan bir kısmını Hasan Pulur'dan sohbetlerimizde de dinlemiştim.Onları yeniden okumak bile zevkliydi.Ve bilmediğim ne kadar da çok "bizim yokuş" olayları yansıtılmış kitapta...Gazeteci için "tarihin tanığı" derler.Hatta gazeteler için "tarihin müsveddesi" söylemi de vardır.Tarih baba, o tanıklardan ve yayımladıkları müsveddelerden yararlanarak tüm zamanları gelecek kuşaklara aktarır.Bu kitap da öyle bir katkı...Olaylar ve insanların peşinde akan bir ömürde, sadece bizim yokuşun çetelesi ve sicili değil, siyasetin de girdapları, deltaları, çağlayanları, durgunlukları var. ......................Türkiye, çok zorlu bir döneme girdi.2007 duyarlı bir kavşak.Hasan Pulur'un "nehri", o kavşaktan da geçip yıllarca çok uzun süre akacak.İnanıyorum ki... Pulur yıllar sonra o yolculuğun da "seyir defterini" yazacak.Keyifle okunacak. g.civaoglu@milliyet.com.tr Bir yandan bitiremediğim iktisat doktorası çalışmaları, öte yandan gazetecilik/TV'cilikle geçen Fransa yıllarım... Aynı apartmanda genç bir doktor ve eşiyle karşılıklı dairelerde oturuyoruz. Yan tarafta "çıt" olsa duyuluyor. Mutfakta ne pişse, kokusu karşı dairede...