Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Köken olarak parti kelimesi, (partie) "bir bütünün bölümü ya da parçası" anlamına geliyor.
Politik ya da siyasi kelimeleriyle birlikte, isim tamlaması haline gelince, toplumdaki "değişik fikir ve görüş bölünmelerini, parçalarını temsil ederek" iktidara taşımak iddiasını yansıtıyor.
Bu bağlamda, fikirleri, dokuları, amaçları, üslupları ve yöntemleriyle, siyasi partilerin birbirlerinden farklı olmaları gerekir.
Bir süredir, siyasi partilerin giderek birbirlerine daha çok benzedikleri izlenimlerini alıyoruz.
Birbirini izleyen ortak hükümetler nedeniyle, partiler, beraber iktidar olmanın zorunlu kıldığı ortak noktaları çoğalttılar.
Böylece, kendi tabanlarıyla yetinmeyerek, diğer siyasi partilerin tabanlarını da gözeten politikalara yöneldiler.
Yani...
Herkese hoş görünmeye çalışarak, başarının değil ama başarısızlığın formülü olan politikalarını.
Ancak...
Önümüzdeki Nisan 18 seçimleri nedeniyle, şimdi, galiba, siyasi partiler için "yeni şeyler söyleme" dönemi başladı.
Partiler, art arda kampanyalarını açıklıyorlar.

Anavatan kampanyası

Dün, Cemal Reşit Rey'in bir salonunda, Anavatan seçim kampanyasının açılışı vardı.
Bir dizi genel yönetmen, başyazar, yazar, muhabir arkadaşlarla birlikte, Mesut Yılmaz'ın konuşmasını izledik.
Aldığım izlenimler şöyle:
1- Kavga Yok:
Yılmaz, "seçim kampanyasını kavga üzerine oturtmayacağını" söyledi.
Bazı partiler, öğrendiğimize göre sertleşme ve kavgaya dayalı bir kampanya yapacaklar. Bu tuzağa düşmeyeceğiz" dedi.
Böylece...
Anavatan'ın ilk kuruluş günlerinin felsefesine dönülüyor.
Merhum Özal da, "Biz, 1980 öncesi partiler gibi değiliz. Kavga değil, iç barış partisiyiz" diyordu.
Bu nedenle, epey oy toplamıştı.
Bu söylem, Türkiye'ye prim yaptırmıştır.
Fakat...
Sadece söylemle kalmıyordu.
Özal, kendisine yakıştırılan "Tonton Karizma" özelliğiyle, bu söylemi, eylemine ve görüntüsüne de taşıyabiliyordu.
Yılmaz da, söylemde kalmamalı.
Bir süredir kavganın uzağında kalması, nispeten bir işaret sayılabilir.
2- Sessiz Çoğunluk:
Kampanya açılışında Yılmaz'ın açıkladığı ikinci özellik, "Anavatan'ın, sessiz çoğunluğun sözcüsü olmak" iddiası.
Oysa...
Anavatan, kurulduğu dönemde "orta direğe yaslanmıştı."
Orta direk, aslında daha çok ekonomik bir kavram.
Orta sınıfın yok olmamasını, tam tersine güçlendirilmesini hedef almıştı.
"Çatıyı tutan orta direktir" deniyordu.
Şimdi ise, Anavatan, orta direği de kapsayan daha geniş bir kavram olarak, "Türkiye'de sessiz çoğunluğun sözcüsüyüz" işlevine soyunmuş.
Yani...
Artık, sadece orta direğin ekonomisi değil, insan hakları, demokrasi, barış, kültür, fırsat eşitliği, iş, eğitim, sağlık, çocuklar ve gençlerin geleceği, manevi değerler gibi boyutları kucaklayan sessiz çoğunluğun sesi olmak.
Türkiye'de toplum, hep yasalarla düzenlenen örgütler tarafından seslendirildi.
TOBB, mimarlar, mühendisler, tabip odaları, sendikalar, tarım birlikleri, kooperatifler v.s.
Toplumun içinden fışkıran demokratik kitle örgütleri, daha henüz yeni yeni ağırlık koymaya başladılar.
İşte, KADER böyle bir kuruluş.
Siyasi partilerin kadın adaylarının sayısını artırdı.
Aydınlık için yurttaş girişimi çerçevesinde, kısa adı MİKOM olan Milletvekili İzleme Komiteleri Girişimi ise, şaibeli adayların listelerde yer almasını önlemeye çalışıyor.
Toplumun yararları için mücadele, sadece parasal değil, diğer moral değerler için de algılayabildiğim kadarıyla, "Anavatan, sessiz çoğunluğun siyasi örgütü olmaya, bu anlamda talip."
3- Türkiye ile Sözleşme:
Anavatan,
önümüzdeki haftalarda içeriğini açıklayacağı Fransa'nın sosyal mukavelesini anımsatan bir Türkiye ile Sözleşme hazırlamış.
Bunun anlamı, devletin ve iktidarın, milletle eşit düzeyde hizmet sözleşmesi yapmasıdır.
Millete buyurma döneminin geride bırakılacağı yolunda vaattir.

Söylem, eylem

Tabii, bütün bunlar yenilik olarak ortaya koyulan söylemler.
Eyleme ne derece dönüşeceğini zaman gösterecek.
Ayrıca...
Yılmaz'ın konuşmasında yer alan "nelerin yapıldığı" gibi bölümlere girmiyorum.
Yapılanların ve yapılmayanların muhasebesi, epeyce tartışılacak.
Ancak...
Bir noktaya işaret edeyim.
Kullanılan strateji, tıpkı bir ürünün pazarlanması gibi, siyasetin, topluma sunuluş kampanyasıdır.
Her hafta bir yeni açılım ve açıklama planlanmış bulunmakta.
Sepetin içi, olduğu gibi ortaya dökülmüş değil.

Yine, yeni, yeniden

DYP, kampanyasını pazar günü açacak.
Hayli iddialı hazırlandı.
"Ekonomide hak düzeni" iddialı bir kavram.
Ecevit'in CHP'si, "Ne ezen ne ezilen, hakça düzen" söylemiyle yüzde 42'ye ulaşmıştı.
RP, 1995 seçimlerinde, "Adil düzen" söylemini ortaya attı, birinci oldu.
DYP, geçmişte iyi iş yapan bir söylemi yenileyerek, yineliyor.
Kampanyanın açılışından sonra, izlenimlerimizi yansıtacağız.
Siyaset tek düzelikten sıyrılıp, renkleniyor.



Yazara E-Posta: gcivaoglu@milliyet.com.tr