Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

3 günlük suskunluktan sonra facianın yaşandığı maden sahibi şirket nihayet ortaya çıktı.
4’üncü gün medya karşısındaydılar.
Dinleyenleri tatmin edecek açıklamalar mıydı?
Sorunun cevabından önce “Allah kimseyi bu durumda bırakmasın” derim.
300’e yakın emek şehidinin vebalini omuzlarında hissetmek nasıl bir taşınmaz ağırlıktır.
Vicdan yanları ocaklardaki ateşten daha yakıcı, öldürücü karbonmonoksitten daha zehirlidir.
Yetim çocukların, erini yitirmiş eşlerin, oğlunu kaybetmiş anaların hıçkırıkları, feryatları ömür boyu kulaklarında çınlayacak birer “requiem”dir.(*)
Eşlerinin, çocuklarının yüzlerine baktıklarında, ocaklarında yaşamını yitirmiş emek şehitlerinin çocuklarını, eşlerini hissedeceklerdir.
“Müebbet azaptır” bu.
Evet...
Allah kimseye vermesin.
...........................
Gelelim yazının başındaki sorunun cevabına.
“Tatmin olmak” bir yana...
Basın toplantısında soruları da açıklama çabalarını da anlamak bile mümkün değildi.
Sesler birbirine karışıyordu.
Mikrofonda konuşan işverenler ise top dolaştırıyorlardı.
Bir örnek...
Şu “kurtarma odası” var mıydı, yok muydu?
Hem var, hem yok...
“Nasıl iş” derseniz?
“Varmış, sonra kaldırılmış, çünkü artık kömürün bittiği mahaldeymiş. Üretim faaliyetini yoğunlaştığı bölgede yapılacakmış. Bu da henüz proje aşamasındaymış. 5-6 ay sürermiş. Çünkü faal üretim yapılan kömür tabakasını delip ana kayanın içine yerleştirmek gerekirmiş...”
İyi de...
Üretim planlaması ve projeksiyonu diye bir şey var.
Üretimin bitmekte olduğu görülerek 6 ay öncesinden projeler yapılmış olmalıydı. Üretimin yoğunlukla süreceği yeni bölümün kömür tabakasında geçit açılarak ana kayaya ulaşmak, oymak ve sığınma odasını yerleştirmek mümkündü.
Hem de 1-2 tane değil daha çok sayıda...
Çünkü bir “sığınma odası” -eğer Batı standardındaysa- 40-50 işçiyi alabiliyor.
Neden beklediniz?
............................
Çalışma Bakanlığı’nın iş güvenliği genel müdürünü dinledim.
“Sığınma odalarının” gerekli olduğunu ama mevzuata konularak zorunlu hale getirilmediğini söyledi.
Neden?
Maliyeti yüksekmiş.
Hangi maliyet işçinin canından daha yüksektir?
Genel Müdür şimdi mevzuata koymak için çalışma başlattıklarını açıkladı.
Ayrıca...
Mevzuatta yer almasa, zorunlu olmasa bile işverenin işçilerin can güvenliğinden sorumlu olmaları ve “sığınma odaları” dahil tüm güvenlik önlemlerini kendiliklerinden almaları gerekli değil mi?
............................
Ya bu facianın yaşandığı ocağın daha iki ay önce denetlenmiş olması?
“Mükemmel, en iyisi” diye övülmesi?
Çalışma Bakanlığı bunun izahını yapmak zorundadır.
İlk 3 gün bu ocağa “yetkililer” toz kondurmadı.
Kamuoyunda “Madeni işleten firma iktidara yakın, o nedenle korunuyor / kollanıyor” gibi bir algı oluşunca 4. gün rüzgâr ansızın tersten esmeye başladı.
İktidara yakın medya firmayı topa tuttu.
“Başbakan’a yakın olsaydı bu firmanın sorumluları çoktan hapsi boylardı” gibi söylemler artık havada uçuşuyor.
“Algı psikolojisi” üzerine kartlar -anlaşılan- yeniden dağıtılacak.
.............................
Son bir not...
Bu köşe ne savcılık ne yargıçlık iddiasındadır.
Satırlarım yürek yangınımın tüten dumanıdır.
............................
(*) Geniş anlamda “ölüm müziği.”