Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       Roma'da toplanan ve sürgünde Kürt Parlamentosu iddiasını taşıyan siyasi eylem, bir kilometre taşıdır.
       Düşündürücüdür...
       En duyarsız, en sığ iktidarlar üzerinde bile, alarm etkisi yapacak bir olaydır.
       Şöyle bir mesaj verilmek isteniyor:
       "Barış için, Türkiye'nin muhatabı olacak adres, işte bu sürgündeki parlamentodur.
       Orayla görüşünüz."
       Kuru kuruya bir mesajla, yetinilmiyor.
       Bu, sürgünde parlamento olma iddiasındaki topluluğa, İtalyan Parlamentosu'nda salon ayrılıyor.
       Güya, parlamento açılışının yemin töreninde, İtalya'nın tüm partilerinden milletvekilleri hazır bulunuyor.
       Ayrıca...
       Rusya, Ermenistan, Yunanistan ve Güney Kıbrıs'tan milletvekilleri de katılıyorlar.
       Bu toplantı bağlamında, sürgünde parlamenter iddiasında olanlara, İtalyan Parlamento binasında, basın toplantısı yapma olanağı veriliyor.
       Böylece, amaç belli:
       "Bu harekete, uluslararası meşruiyet kazandırmak..."


       Türkiye, elbette bu oldubitti tezgahlarını, elinin tersiyle itecektir.
       Hatta...
       Büyükelçi İnal Batu'nun konuştuğu İtalya Başbakanı Prodi ve Meclis Başkanı Luiciano Violante, "bu harekete, İtalya devleti olarak, karşı olduklarını" söylemişlerdir.
       Dışişleri Bakanlığı da, aynı karşı söylemleri tekrarlamıştır.
       Ama...
       Sonuç, değişmiş değil.
       Fotoğraf, apaçık ortada...
       İtalya'daki bu manzaranın, başka ülkelerde tekrarı, - kaygı duyulur ki - olasıdır.

       Türkiye'nin Roma Büyükelçisi İnal Batu, İtalyan Meclis Başkanı'na ve Başbakan'a, şöyle dedi:
       "Parlamentonuzu, bu eyleme açarak, bir dizi vahim yanlış yapıyorsunuz.
       Ama, bunlardan 3'ü çok önemli...
       1- Türkiye, İtalya, NATO üyesi ülkelerdir.
       Birbirimizin toprak bütünlüğüne saygılı olmak ve destek vermek ilkesini, ihlal ediyorsunuz.
       2- Terör örgütüne, kucak açmış oluyorsunuz.
       Uluslararası teröre karşı dayanışma ilkesine ve anlaşmalarına, aykırı bir durumdur bu...
       3- Geleneksel, Türkiye - İtalya ilişkilerinin, yara almasına neden olacaksınız."
       Aldığı cevap niteliğindeki mesaj, şöyle özetlenebilir:
       "Toprak bütünlüğünüzle ilgili bir tavır yok.
       Tam tersine, bütünlüğünüzü isteriz.
       Burada yapılacak eylemin, terör niteliği yoktur.
       Zaten, buna müsaade etmeyiz.
       Buraya gelenler, sivil kişiler.
       Bizim parlamento geleneklerimize göre, milletvekillerimizden bir grubun, başka ülkelerden konukları olması doğaldır.
       İstedikleri taktirde, Millet Meclisi Başkanı, onlara salon tahsis eder.
       Konuyu, Türkiye - İtalya ilişkileri boyutuna itmemeniz gerekir."


       Batu, Dışişleri'nin en yetenekli diplomatlarından birisidir.
       Kardak Krizi, patlak verdiğinde, devrin Başbakan'ının, "O bayrak inecek, o asker gidecek" sözleri, olağanüstü toplantıda, komutanlara, "Yunanlıların kulaklarından tutup atacaksınız" kelimeleri hatırlardadır.
       Türkiye - Yunanistan savaşının, artık, saat meselesi olduğu o dakikalarda, İnal Batu, Dışişleri Müsteşar Yardımcısı olarak, bir formül ortaya atar:
       "Madem, kayalıklardan birinde Yunan askerleri var, biz de, gece karanlığında - gizlice - hemen yanındaki kayalığa çıkalım, bayrağımızı dikelim.
       Denge sağlanmış olur.
       Sonra, gerilim düşmeye başlar.
       Kayalıkları birlikte terkederiz."
       İnal Batu'
nun, Türkiye'yi savaşın eşiğinden döndüren bu formülünü, dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya da destekler.
       Olayı, yeniden yansıtışımın nedeni, böylesine yetenekli bir diplomat olarak İnal Batu'nun bile, bir çözüm getirememiş olmasıdır.
       Yani...
       Gelişmeler, öylesine ciddi ve yaygın ki...
       Anlık zeka pırıltıları, kişisel yeteneklerle üstesinden gelinemiyor.
       Bunda, yılların yanlış ya da yetersiz dış politika parmak izleri var.
       Devlet politikasındaki ya da politikasızlığındaki suç kanıtları var.
       Eyyamcılığın, sorumsuzluğun, ilkesizliğin, aymazlığın dokuduğu faturaları ödemekteyiz.

       Herhalde, Atatürk'ün ve İnönü'nün kemikleri sızlamaktadır.
       İtalya'nın, 2. Dünya Savaşı öncesinde, Güney Anadolu'ya dönük istekleri, biraz yüksek sesle telaffuz edilmeye başlandığında, Atatürk, "Çizmeyi ayağıma geçiririm" demişti.
       Bunun bir anlamı:
       "Gerekirse, savaş için çizmelerimi giyerim" idi.
       Diğer anlamı ise, satırlar arasında gizli idi.
       Atatürk, belki de "haritadaki çizme şeklindeki İtalya'yı, ayağının altına alacağı" mesajını veriyordu.
       Bu söylemden sonra İtalya, gerilimi düşürmüştü.
       Diğer anı ise...
       Devrin Başbakan'ı İsmet Paşa'nın, Türkiye'den bir resmi ziyaret için, İtalya'ya gidişi bağlamındadır.
       İnönü, vapurla Napoli'ye vardığında, "Roma tren istasyonunda Mussolini'nin karşılamayabileceği" haberini alır.
       Roma'ya, derhal, şu tavrını iletir:
       "İstasyonda, Mussolini tarafından karşılanmayacaksam, resmi geziyi burada iptal ediyorum, geri dönüyorum."
       Mussolini, yelkenleri suya indirir.
       İnönü'yü, törenle, garda, şahsen karşılayacağını söyler.
       Demokrasimizin, elbette siyasetçilere ihtiyacı var.
       Ama...
       Türkiye'nin, devlet adamına da ihtiyacı var.






Yazara E-Posta: G.Civaoglu@milliyet.com.tr