Çakı gibi bir deniz subayı.
Kendini tanıtıyor Mustafa Koç. Harp Akademilerinden.
Ardından soruyor:
"Ekonomiler değişkendir.
Fakat devletlerin siyasetlerini ve dış ilişkilerini etkiler. 1972'den bu yana ekonomisi sürekli zayıf olan Türkiye, kendine nasıl güvenlik kuşağı oluşturabilir?"
Salonda bir alkış!..
MGK Genel Sekreteri Orgeneral Kılınç'ın AB bağlamındaki keskin söyleminden sonra Türkiye'de dikkatlerin odağı haline gelen Harp Akademileri'ndeki sempozyumda, bu soru simgedir.
Kalite standardını ortaya koymaktadır.
Böyle başka sorular da soruldu. Polemik, demagoji, duygusallık yoktu. Bilinçli, yalın ve akılcı sorulardı.
Askerin politikaya "ilgisi" ile "etkisini" karıştırmamak gerek. Asker imaj değiştiriyor.
15 dakikalık çay molası sırasında 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren ve 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile bir süre söyleştik. Demirel "eskiden - savaş subayları - çağıydı. Şimdi başka bir konsept var" dedi.
Alvin ve Heidi Toffler'in 21. Yüzyılın Şafağında Savaş ve Savaş Karşıtı Mücadele kitabından bazı satırlar sunayım:
"Adı Don Morelli... Göçmen bir İtalyan ailesinin çocuğu... Vietnamda savaşmış genç ve pırıltılı bir general.
Ekonomiyi ve toplumu değiştirmekte olan dinamiklerin savaşı da değiştirmekte olduğu görüşünde.
Geleceğin devrimci askeriyesini tasarlamak üzere çalışan gruptaydı."
Kitapta "Rönesans Subayı" deyimi kullanılıyor.
ABD'de ve diğer Batı ülkelerinde artık askeri aydınlanma (rönesans) yaşanmakta.
Bizim orduda da binlerce master ve doktora düzeyinde mühendis subay var.
Rönesans elbette Türkiye'deki askeri de etkileyen bir akım.
"Akademilerde sadece öldürme sanatı, tarihi ve de teknolojisiyle savaş sanatının okutulması gerektiği" düşüncesi tutuculuktur.
Subay elbette siyaseti, ekonomiyi, dış politikayı, sosyolojiyi, felsefeyi, teknolojiyi tartışacaktır.
Demokrasinin ve AB sürecinin güvenlik supaplarından biri de "aydınlanmış subaydır."
Asker, AB karşıtı gibi görülmemeli. Askeri artık, AB üyeliğinin stratajik gereğini benimseyen ama bunu konuşan, fikir üreten, fikir dinleyen güvenlikte rönesans sürecinin mensupları olarak görmeliyiz. Yorumlamalıyız.
"Savaş ve barış üniformalı ya da üniformasız cahilllere bırakılmayacak kadar önemlidir."
Dün Akademiler Komutanı Orgeneral Fırtına söyleşimizde şöyle diyordu: "Sempozyumda Türkiye'nin çok değerli beyinlerinden yararlandık.
Her çeşit görüşü dinledik. Fikirleri topladık.
Arkadaşlarımız sorularını sordular.
Bu bir forumdu. Akademik öğrenimin gereği de budur.
Dışa açık olan bu bölümden sonra içte değerlendirmelerimizi yapacağız. Saptamalarımızı eğitim ve çalışma programamızda hayata geçireceğiz."
Dün medya bambaşka bir asker imajı yansıtmıştı. Neredeyse Hasan Mutlucan'dan müdahale günlerinin serhat türküleri dinlenecek gibi bir hava esiyordu.
Oysa... Sempozyum sonrası için bir büfe... Ve Fazıl Say konseri düzenlenmişti.
Mozart'ın 21. piyona korçertosu 2 bölüm "andante"... Beethoven'in 3. piyano konçertosu 3 bölüm "rondo"... Gershwin'in Rhapsody İn Blue...
Fazıl Say'ın kendine özgü yorumuyla 10 Yıl Marşı ve gene harikulade yorumuyla Veysel'den Kara Toprak...
Asker bambaşka havada.
AB'nin ilke olarak stratejik önemini benimsiyor. 1. Ordu Komutanı Orgeneral Doğan'ın ve Akademiler Komutanı Orgeneral Fırtına'nın, bir gün önceki MGK Genel Sekreteri Orgeneral Kılınç'ın görüşlerini benimsemeyen söylemleri rastlantı değil.
Ama, genelde askerin kaygılarını, kuşkularını dile getirmesi de doğal.
Türkiye'de üniformalı, üniformasız irdelemeler elbette olacaktır:
Ve Türkiye özgürlük, insan hakları, demokrasi stantartlarında çıtayı çağdaş düzeye yükselterek AB üyelik sürecinde yoluna devam edecektir.
Bu süreçte aydınlanma her kesim için gerekli.