Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

SİYASETTE “güven arttırıcı söylemler ve eylemler” çözüme açılacak yollarda psikolojik yapı taşlarıdır.
Bir örnek...
Son anayasa değişikliğiyle “bir partinin kapatılmasına neden olan parti yöneticilerinin milletvekilliği artık düşmüyor.”
Bu durumda yasama dönemi devam ettiğine göre, partilerinin kapanmasına neden oldukları gerekçesiyle milletvekillikleri düşen Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’un milletvekilliği statülerinin iadesi gerekir.
Çünkü...
“Kişiye, kendisi için daha yararlı olan kanun uygulanır” kuralı hukukun temel hükmüdür. Eski anayasa hükmü yürürlükten kalkmıştır, yeni anayasa hükmü Türk ve Tuğluk’a parlamenter statüsünü vermektedir.
Hukukun kale kapılarını tek tek açmaya gerek yok.
TBMM Başkanı’nın bunu açıklaması ve iki milletvekiline bildirmesi yeterlidir.
Yazının başına dönelim...
Meclis Başkanı Şahin’in, Türk ve Tuğluk tarafından “milletvekilliğimizin iadesi” başvurusu yapılmasını beklemeden “onların milletvekilliklerinin iade edildiğini” açıklaması psikolojik katkı sağlardı.
“Güven arttırıcı” bir tavır dili geliştirmiş olurdu.
“Kürt sorunu” gibi büyük ve karmaşık bir süreçte anayasa değişikliği, yeni yasalar ve devlet bürokrasisinde “radikal” adımlar ancak böyle “güven arttırıcı” psikolojik yapı taşları üzerinde atılabilir.
Başkanın “Anayasa ve Adalet Komisyonu’na danışacağım” söylemi yanlış değil ama rötarlı...
12 Eylül referandumunda kabul edilen yeni anayasa maddeleri daha o günden incelemeye alınabilirdi.
Başkan hem kendi hukuk danışmanlarından, hem Anayasa ve Adalet Komisyonu’ndan çoktan “görüş” almış olmalıydı.
Ve...
Daha haftalar önce Türk ve Tuğluk’un milletvekilliği statülerinin iade edileceğini açıklayabilirdi.
Böylece sistemin, demokrasinin Kürt sorununda iyi niyetli olduğunun güçlü bir işareti gösterilirdi.
Siyasette her iyi niyet adımı karşı tarafa da motivasyondur.
Bu şans ıskalandı.
Hele bir de “olumsuz” tavır konursa koy verin gitsin.

Haberin Devamı

KÖŞK’TEKİ DAVET VE CHP
Çankaya Köşkü’ndeki 29 Ekim davetinde bulunacak gazeteciler tarihe tanıklık edecekler.
6 yıl aradan sonra gene “tek davet” ve “başörtüsü barajsız...”
Askerler merakların odağındaydı.
Şimdi CHP’liler de diğer soru işareti...
Gerçi CHP grubu serbest bırakıldı.
İsteyen Çankaya’ya çıkabilecek.
Doğrusu da buydu.
Hem “başörtüsü sorununu çözmeye soyunmak” hem de “eşinin başı örtülü olduğu gerekçesiyle Cumhurbaşkanı’nın 29 Ekim davetine katılmamak!..”
Bu çelişkinin izahı olamazdı.
Ama...
Şimdi, asıl merak edilen şey “Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun tavrı. Davete gidecek mi, gitmeyecek mi?”
Gitmesi Kılıçdaroğlu’nu sözleriyle eylemi örtüşen bir çizgide tutar.
Buna karşılık partinin hiç de azımsanmayacak bir bölümü “başörtüsü konusunda yeni tavırları” benimsemiyor. “CHP’nin özünü yitireceği” görüşündeler.
Fay kırılması olmamalı.
Sanıyorum “Kılıçdaroğlu için bir gezi programı” ufukta görünüyor.
Göründüğü kadarıyla CHP henüz başörtüsü konusunda radikal bir tavır değişikliğine hazır değil.
Parti içinde “demlenmeye” ihtiyaç var.
Zaten Başbakan Erdoğan da “başörtüsü konusunu 2011 seçimleri sonrasına bıraktık” diyerek noktayı koydu.
CHP’nin de seçime odaklı eylem ve söylemlerle makas değiştirmesi gerek.
Dün Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun “Erdoğan’ın tutmadığı sözler” başlıklı -iyi hazırlanmış- konuşması bunun işaretiydi.
CHP’nin son “araştırma toplantısı” için çok şeyler yazıldı ama varılan ortak görüş medyaya yansımadı.
Toplantıda teferruatlara saplanmadan doğrudan “2011 seçimlerine odaklı bir çalışma grubunun görevlendirilmesi” kararı alındı.
Yani...
“Sonuç endeksli” çalışılacak.
CHP’nin kronik hastalığı olan laf ebelikleri, siyaset teorileri bu kez kabul görmedi.
Asıl CHP değişimi bu zihniyet farkı.