İstanbul’un soğuğu ve siyasetin puslu havasından sonra “Berlin molası” iyi oldu.
Şansımıza gök mavi, kış güneşi ile pırıl...
Farklı konulardan da konuşmak, başka pencerelerden bakmak güzel.
Önce “Berlin Turizm Fuarı...”
Fuardaki Türkiye bölümü artık başta İspanya olmak üzere “birinci sınıf” turizm ülkeleriyle aynı mekanda.
Eskiden Fas, Tunus gibi ülkelerin olduğu hole itilmişti Türkiye...
Kapıdan girer girmez tüm stantlarıyla Türkiye karşılıyor gelenleri.
Fuardaki Türkiye bölümünün böyle bir yeri alması da hiç kolay değildi.
Büyük mücadele verildi.
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay gerçekten başarılı.
Konsept “bitmeyen yolculuk... Bitmeyen masal...”
Gizemli bir Türkiye.
Tülin Şahin Türkiye’nin yüzü.
Topkapı Sarayı’nda beyaz kedisiyle olan dev boyutlu fotoğraf Türkiye’ye karşı durulamaz bir çağrı.
Diğer fotoğraflar ve “dDf”nin 40 ödül almış olan tanıtım filmi büyük ekranda gösteriliyor.
“dDf”nin açılmışı “dream design factory (rüya çizen/üreten fabrika)”...
Adıyla örtüştüren bir Türkiye sunumu bu.
Türkiye daha ilk üst gelir gruplarına oynuyor.
80 metrekarelik süitler ve villalarla bu gelir guruplarına ithap eden oteller yapılıyor.
Turistik il ve ilçelerin, iddialı otellerin, seyahat acentelerinin stantları burada...
Bir “model kapalı çarşı (Grand Bazaar)” dikkati çekiyor.
Simit Sarayı bile fuarda.
Tezgâhın önünde sade, kaşarlı, kıymalı simit çeşitleri önünde bir kuyruk uzanıyor...
“Çay simit” yapıyor konuklar.
Fuarda ilk kez Türkiye şarapları da sunumda.
“Şarabın doğduğu topraklar” anlatımı tadım keyfini yaşayanlara kültürel katkı da yapıyor.
Türkiye, küresel turizm gelirleri sıralamasında sekizinci ülke.
“Birinci kategorideki diğer ülkelerden Yunanistan ve İspanya’yı geçmeyi” hedefliyor.
“Çok zor” görünse bile son sekiz yılda alınan mesafe hayli şaşırtıcı.
6-7 milyon turistten 20 milyon turiste sıçrama yapıldı.
TALİHSİZ NOTLAR
İlk gazetecilik yıllarımda bir siyaset bilgesinden dinlediğim söylem -mealen- şuydu:
“Kimsenin hanımefendisini politikan için kullanmayacaksın. Herkesin hanımefendisi mukaddestir. Onların dokunulmazlıkları olmalıdır.”
Bu “altın kurala” tüm gazetecilik yaşamımda özen gösterdim.
Önemini şimdi bir kez daha anlıyorum.
.......................
Soner Yalçın’ın yıllar önceki ajandasında bulunan bazı satırlar üzücü.
Gerçekle en küçük ilişkisi olmayan, olması bir yana, düşünülmesi bile kabul edilemeyecek o birkaç satırı tekrarlamaktan “hicap” duyarım.
Bizleri yakından tanıyan dostlar, “ciddiye almadıklarını, güldüklerini” söylüyor olsalar da o notların bıraktığı izler silinmeli. “Hukuki tavrım” İstanbul’a dönüşümde ajandadaki satırları gördükten sonra...
Nelerle uğraşıyoruz Allah’ım...
Nelerle uğraşıyoruz artık...