Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Deniz Baykal, "vuruşmayı" en sağlam olduğu coğrafyaya çekiyor.Bu coğrafya, siyasetin "etik" vadisidir. Aslında olması gereken. Baykalı daha siyasete girmeden önceki asistanlık yıllarından bu yana tanıyorum. CHP gene kaynıyor. Aynı dergide yazı yazardık.Ankara SBFde asistandı.Ek görev olarak dış politika yazıları yazarken, dışarıya tercümeler de yapardı.Bir kez yürüyerek evlerimize doğru gittiğimizi hatırlıyorum.Galiba Mithat Paşa Caddesinin yukarılarında idik."Çabuk döneyim. Tercüme yapacağım. Çocuğun mama / süt parası için de çalışmalıyım" demişti. Ve gülmüştü. Süt parası Deniz Baykal sade bir genç adamdı. Yaşamı da sadeydi. Özel hayatından çok söz etmeyi sevmezdi. "Süt parasından" konuşması da çok ender anlardan biriydi. Galiba doktora yapmış asistanın bir yandan dergilere yazarak, öte yandan dışarıya tercümeler yaparak zaman yitirmesi ve bilimsel çalışmalarına ait saatlerinden yemesi onu üzüyordu.Deniz Baykal - daha önce de yazmıştım - liseden beri tanıdığı eşi Olcayla sahil kasabası Akçakocada bir sabah vakti nikâhlanmıştı. Çiçekler, davetliler, smokinler, tuvaletler olmayan bir nikâh. Ellerinde mayolarıyla nikâh salonuna girmişlerdi. Şahitleri nikâh dairesinin personeliydi.Nikâhtan çıktıktan sonra da birkaç yüz metredeki kumsala yürümüşler, halka açık kulübelerden birinde mayolarını giyip el ele denize koşmuşlardı. Şimdi kocaman bir doktor olan ve siyasete hiç ilgi duymayan oğlunun maması için tercüme yapması da öylesine doğaldı.Baykalla ilgili bir diğer anım, Özal döneminde bankalar ve bankerler batarken onun da - sonradan tek tasarrufu olduğunu öğrendiğim, burada miktarını yazmayı bile gereksiz bulduğum - mütevazı hesabıydı.Deniz Baykalın yaşamını güvenceye alan dönem öyle başlamıştı.Hukuk fakültesi mezunu olduğu için bazı temyiz davaları aldı.Birkaç kooperatife girdi.Uzatmanın gereği yok.Enerji Bakanlığı gibi netameli ve o koltuğa oturanların bir bölümünü Yüce Divana gönderen koltukta ve bir dizi duyarlı koltukta oturdu, ama tertemiz kaldı.2 - 3 kez üzerine çamur sıçratmak istediler. Erişemediler. Plajda nikâh Oklarını doğrulttuğu Mustafa Sarıgül ise, orada görev yapanların üzerinde hep kuşku bulutlarının dolaştığı, hatta başlarının yasayla derde girdiği bir iğneli fıçıdan henüz çıkmış değil. Gülay Atığla Şişli Belediye Başkanlığı artık gölgeli bir alan. Türkiye ekonomisinin yüzde 10u Şişli ve yöresinde üretiliyor. Şişlinin kalbi sayılabilecek Nişantaşı, New Yorkun Manhattanı gibidir. Sarıgülün popülaritesini cilalamıştır. Ancak onun da katkısı inkar edilemez gerçek.Orada görev yaparken başkan daima vitrindedir. Vitrin üzerindeki ışıklar da imajı aydınlatır. O imajın ne olduğu şimdi tartışılıyor.Mustafa Sarıgül de CHP başkanlık yol haritasında ilerlerken vuruşmayı işte bu imaja çekmek istiyor. Önünde - doğru ya da yanlış - Recep Tayyip Erdoğan örneği var.CHPnin adeta derin dondurucuya koyulmuşçasına büzülmüş ve soğuktan şoke olmuş hali var.O da bu silahla vuruşmayı deniyor. Halk gücüyle...Baykala göre daha zayıf olan kültürel birikimini Altan Öymen, Hikmet Çetin, Murat Karayalçın, Tarhan Erdem gibi bir çevreyle dengeleyeceğini, ekip adamı olduğunu söylüyor. Onlara göre bu kendi entelektüel çıtasını kurmaylarıyla yükselten Reagan modeli... Gürcistanda en son yaşanan oligarşik yapıyı halk dalgalarıyla kıran örneği benimseyen bir hareket... Alevileri de, Sünnileri de kucaklayan bir dinsel yaklaşım. Atatürk ilkelerinin sınırında gezinen, bazen o kırmızı çizgiyi aşıp aşmadığı tartışılan gelenek dışı coğrafyalara girebilen bir hareket.Kültürel altyapısı kuvvetli ama halk adamı da olan Turan Güneş öğretisiyle "Karaoğlan" etiketi altında siyaset yapan Ecevitten de esinleniyor.Soluğu nereye varır bilemem......Hiçbir yere varamasa da CHPnin durağan, midye bağlayan görüntüsünü sarsacak ve üzerindeki ölü toprağını savuracak bir rüzgârı başlattı. g.civaoglu@milliyet.com.tr Şişlide bir apartman