İlginç bir tezat... Dünkü “açılım”, kelime anlamının tersine, bir “kapalı” kesinliğini ortaya koydu.
“Açılım”a anayasa değişikliği kapısı “kapalı...”
Yani...
İdari, yasal olan tüm açılım yol haritaları üzerinde iktidar kendi gücüyle yürüyebilir.
Buna karşılık anayasa değişikliği gerektiren yol haritalarında soluğu yetmeyecektir.
Anayasa değişikliği için TBMM’de kendi oylarının yanı sıra tek destek DTP’den gelebilir.
Bu toplam oylar dahi 359’da kalıyor.
367’yi bulabilmek için gerekli 8 oyun CHP’den ve MHP’den gelmeyeceği kesin.
DSP’nin 8 oyu da eklenirse 367 bulunabilir ama bunun olasılığı görünmüyor.
İçişleri Bakanı Atalay’ın, Baykal’ın, Bahçeli’nin AKP sözcüsü Ömer Çelik ve Başbakan Erdoğan’ın harf rüzgârı arasında net görünen 6 harfli kelime “k-a-p-a-l-ı...”
Bu “şifre” kelime açılımın ufku için önemlidir.
Çünkü taraf durumundaki DTP’nin ve onun arkasındaki iradenin beklentileri ancak anayasa değişikliğiyle karşılanabilir.
Üç ayDTP Genel Başkanı Ahmet Türk’ün konuşması ılımlı ve “açılım” için umut verici göründü.
Gerçekten “Ciddi bir yaklaşım sağlanırsa 3 ay içinde silahlar susabilir” söylemi içleri ısıttı.
25 yıldır akan kanın durabileceği, artık dağlardan tabut gelmeyeceği günlerin sonuna gelindiği bunun 3 ay içinde gerçekleşebileceği işareti “kardelen çiçeği” gibiydi.
Ancak “ciddi yaklaşım” ölçüsü nedir?
Örneğin...
Bir kısmını İçişleri Bakanı Atalay’ın da dün kürsüden açıkladığı açılım paragraflarını sıralayayım.
- Ayrımcılıkla Mücadele Komisyonu’nun bağımsız hale getirilmesi.
- Yöre isimlerinin eski isimlere dönüşebilmesi
- İşkenceyle mücadelenin daha etkin hale getirilmesi
- Kürtçe radyo TV yayını
- Üniversitelerde Kürtçe enstitüleri
- Seçim kampanyalarında Kürtçe konuşma özgürlüğü
..................
Bunlar ve daha bir dizi açılım unsurları elbette önemli ama DTP ve onun arkasındakiler için “yeterli” mi?
Ahmet Türk dün açıkça “Hükümetin açıkladığı plan, bizim beklentimiz değil” dedi.
İşte “kırılma noktası” budur.
Mesaj “Paket bu haliyle bizi kesmiyor” diye algılanmalı.
Daha fazlası ise anayasa değişikliğini, hatta, “yeni anayasayı” zorunlu hale getirmekte.
İçişleri Bakanı Atalay da “Anayasa değişmeli. Millet bu Anayasa’yı hak etmiyor” dedi ama nasıl değişecek, yenisi nasıl yapılacak?
AKP’nin Meclis’teki oyları yetersiz...
DTP oylarıyla bloklaşsa da yetersiz kalıyor.
O durumda “olabilecek” ile “olması gereken” örtüşmüyor.
İşte “açılım”ın kırılma noktası budur.
“Açılım” içeriği açıklanmaksızın, büyük bir kampanyayla duyuruldu.
Beklentiler köpürtüldü.
Bu kabartılmış ve yükseltilmiş beklentileri karşılamak çok zor.
Psikolojik duvarSadece DTP ve onun arkasındaki beklentiler değil daha da zorlu bir başka psikolojik duvar daha var.
Toplumdaki “tepki” de yükselişte.
Elbette “Kan dursun, tabut gelmesin ama şehitlerimizin, gazilerimizin üzerine sünger çekerek değil” kıvılcımlarını uçuşturan yürek yangını yayılıyor.
Habur kapısından giriş ve sonrası çizilen manzaralar katran karası gibiydi.
İlk adım en kötü izlenimi vererek atılmıştı.
Açılımın “etiketi” olarak açılım paketine yapıştı kaldı.
Dün Meclis’ten protesto gösterilerine bakınız.
Özellikle Şehit Anaları Derneği Başkanı Pakize Akbaba’nın ağzı kapatılarak dışarı çıkarılışına...
Onun “Asıl PKK’lıları çıkartın. Onları konuşturuyorsunuz, bizi susturuyorsunuz, bizi çıkartıyorsunuz” söylemi dün Meclis’te muhalefet adına yapılan tüm konuşmalardan daha etkili olmuştur.
“Analar ağlamasın” sloganıyla başlatılan ve sürdürülen açılımın gözleri yaşlı tüm şehit analarını temsil eden şehit anası Pakize Akbaba’yı susturması da bir “tezat”tır.
Tıpkı yazının başında işaret ettiğim “açılım”ın ortaya koyduğu 6 harfli “kapalı” tezatı gibi...
.........................
Son söz:
Çözümün gereğine, kanı durduracak açılımın zorunlu olduğuna inanıyorum.
Bu sürece destek veriyorum.
Ama açılımın kendini dağıtarak “saçılım”a dönüşmesinden kaygı duyuyorum.