Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Başbakan Ecevit'in, Saddam'a mektubu, Afganistan'dan sonra sıranın artık Irak'a geldiğinin kanıtıdır.
"ABD, Irak'ı vuracak. Türkiye de katılımda bulunacak".
Türkiye
bu harekatın dışında kalamayacağı için, Ecevit'in Saddam'a satırları, iç kamuoyuna ve Arap dünyasına, "Elimizden geleni yaptık ama Saddam'a bir türlü anlatamadık. Artık günah bizden gitti" mesajı olarak yorumlanmalı.
Bu senaryoyu değiştirebilecek tek sürpriz Saddam'ın sınırlarını BM gözlemcilerine açmasıdır. Onların kitle imha silahları üretimi ve stoklarını incelemelerini sağlamasıdır.
Keşke mucize gerçekleşse ve Saddam o sağduyuyu gösterebilse.
Ama... Çok zayıf olasılık.

Başkan Bush, Irak, İran ve Kuzey Kore'yi "şer ekseni" olarak tanımlayan yıllık konuşmasını Kongre'de yapmıştı.
Yani...
Senatörler ve Temsilciler Meclisi üyelerinin ortak toplantısında.
"Şer ekseni"nindeki Irak, İran ve Kuzey Kore'nin kitle imha silahları ürettiklerini, nükleer silah üretimi çabasında olduklarını, bu silahları terör örgütlerine verebileceklerini söylüyordu. ABD ve insanlığın tehdit veya şantajla karşı karşıya kalma tehlikesine dikkat çekiyordu.
Bush'a göre "zaman onların leyhine işlemekteydi.
ABD, kendisine ve insanlığa karşı bu tehdidi zaman yitirmeden ortadan kaldırmaya kararlıydı".
Özetle yansıttığım Bush'un konuşmasını, İktidardaki Cumhuriyetçi ve muhalefetteki Demokrat tüm senatörler ve Temsilciler Meclisi üyeleri ayakta alkışladılar.
O gün Washington'daki bütün büyükelçiler de Bush'un konuşmasını dinlemeleri için Kongre'de konuktular.
Bush'a askeri harekat için iktidar ve muhalefetiyle tüm parlamenterlerin destek verdiklerine, ayakta alkışlarına tanık oldular.
Onlar arasında Arap ülkelerinin büyükelçileri de vardı.

Saddam'ı devirmenin üç yolu var:
1- İçeride bir darbe.
2- Afganistan'da olduğu gibi Kuzey Irak Kürtlerini, yani Barzani ve Talabani güçlerini silahlandırıp Bağdat'a yürütmek... Havadan uçak ve füzelerle onların önünü açmak.
3- ABD'nin Türkiye katkısını da sağlayarak büyük bir kara harekatı yapması.
Bu sıralanan olasılıklardan birincisi neredeyse imkansız. Saddam çok iyi korunuyor. Bütün güçler akrabalarının ellerinde.
İkincisi de mümkün değil. Saddam'ın iyi yetişmiş ve güçlü silahlara sahip silahlı kuvvetleri, Barzani ve Talabani birliklerini leblebi gibi yerler.
O nedenle en geçerli senaryo üçüncüsüdür.
Fakat Türkiye'nin sadece Pirinçlik ve İncirlik üslerini ABD'ye açması ve tribünde seyirci kalması yanlış olabilir.
Harekata katılmalı ve sonrasında Irak'ın toprak bütünlüğü korunarak Kuzey Irak statüsü için ağırlıklı söz sahibi olmalıdır.
Söz gelişi...
Kuzey Irak'taki 1 buçuk milyon Türkmen, yörede kurulabilecek otonom yönetimde, Kürtlerle eşit statü ve haklara sahip olmalıdırlar. Kuzey Irak'taki petrol bölgesinin Türkmenlerin yerleşim alanında kalması güvenceye alınmalıdır. Kuzeydeki yönetime Arap halkın da eşit temsili sağlanmalı ve böylece Kuzey Irak bir Kürt devleti oluşumunun haritası haline getirilmemeli.
Bütün bunlar, tribünde izleyici kalmakla olur mu?

Böyle bir harekatın sonunda Güney Irak'ın zengin petrol yatakları üzerindeki Şii - Caferi Arapların, Şii - Caferi Iran'la bütünleşmesi ve İran'ın Körfez'i iki yakasından birden ele geçirmesi kaygılarına gelince...
İranlı Şii - Caferiler Fars kökenlidirler. Güney Irak'taki Şii - Caferiler ise Arap.
Harvard
öğretim üyesi Prof. Nur Yalman'a göre birleşmeleri olası değil.
Kısacası Saddam sonrasında da Irak'ın toprak ve devlet bütünlüğü sürdürülebilir.
Bütün bunlardan sonra öyle görünüyor ki... Saddam'ın suyu kaynamış.