DYP'den manzaralara bakınca, şu söz nasıl da geçerli:
"Bir düşman çok, yüzlerce dost azdır."Büyük kongreye
"Genel Başkanlık sorunuyla" gitmekte olan
DYP'de grubun çoğunluğu, bugünkü
Genel Başkan'dan yana görünüyor.
Kongrelerin de gene
Genel Başkan'ın doğrultusunda sonuçlar verdiği izlenimlerini alıyoruz.
Yani...
Yukarıdaki söylemdeki gibi
"yüzlerce dostun varlığı" DYP zirvesinin aktifinde yer almakta.
Hiç değilse şu aşamada.
Buna karşılık...
"Bir düşman bile fazla" görülürken, bu sayının birden çok fazla olduğu da ortada.
Üstelik...
Sadece istatistik olarak yani sayısal anlamda değil.
Düşmanların bir kısmı vasıflı ve ağırlıklı.
Sandık gerçeği
Gene de değerlendirmeyi gerçekçi yapmak gerekir.
Sonucu oy sayısı sağlar.
İsmin ağırlığı değil.
Bundan kısa bir süre önce
olağanüstü kongre yapılsayda, belki
DYP'nin tepe noktasında bir değişim olabilirdi.
Ama...
Kongreler yapılmakta.
Alınan sonuçlar, önümüzdeki olağan kongre için
"değişiklik" olasılığını giderek azaltmakta.
Görüntüleri okumak
Politikada bazen
24 saat bile uzun süredir.
O nedenle...
Görüntülerin okunması bugünler için geçerlidir.
"Ağırlıklı" isimler, oy sayısı olarak herhangi bir kongre delegesinden farklı değildir.
Ama zaman içinde kongre delegelerini etkileme potansiyeline sahiptirler.
Fakat kimin için?
Bu
"ağırlıklı" diye bahsettiğimiz isimler ve onlarla beraber hareket edenler, daha önce ya birbirlerine karşıydılar... Ya da bugün mücadele ettikleri
Genel Başkan'ın etrafında kenetlenmişlerdi.
Onlar arasında öteden beri
"acaba ne işaret verecek?" diye gözlenen birinin artık çevreden kopması, bardağın taştığını söylemesi, siyasette önemli bir noktalamadır.
Bir diğer
"çok yakının" da parti içi muhalefette yer alması dikkat çekici.
Ne var ki...
Bunlar sonuç almak için yeterli değil.
Vaktiyle
Demirel'in çevresinden kopan
Koca Reis Sadettin Bilgiç, Meclis Başkanı Feruh Bozbeyli, partinin kuvvetli adamı
Mehmet Turgut ve diğerleri, daha az güçlü müydüler?
İki koşul
Türkiye'de siyasi parti genel başkanlarının
- bir tek ciddi örnek dışında - kongrelerde düşürülmesi kural değildir.
Kasım Gülek, yıllar boyu
İsmet Paşa'yı düşürmek istedi.
Her kongrede yenildi.
Demirel'in karşısına kimler çıkmadı ki?
En inatçısı
Kamuran İnan'dı.
Hiçbiri başarılı olamadı.
Genel başkanlar, seçilmiş taht sahipleridir.
Genellikle
- neredeyse yaşam boyu - o koltuklarda otururlar.
Bir istisna, artık çok yaşlanan
İsmet Paşa'nın
Ecevit ve ortanın solu grubu tarafından devrilmiş olmasıdır.
İsmet Paşa, Ecevit'e ve arkadaşlarına böylesine himaye kanatları açıp, güçlendirmeseydi ve altının oyulmasına artık çok yaşlanmış olduğu için engel olamayacak durumda bulunmasaydı
- belki - gene yerinde kalırdı.
Ayrıca...
Teslim edelim ki,
Ecevit, 1965'ten başlayarak,
8 yıl boyunca CHP'nin ikinci adamıydı.
Demokratik sol hareketin başındaydı.
Gerçek bir lider kimliğine sahip olabildiği ve
CHP'yi iktidara taşıyabileceği örgüt tarafından anlaşıldığı içindir ki kongreyi kazandı.
Bunun dışında, diğer örneklere bakalım.
Ragıp Gümüşpala öldükten sonra
Demirel, AP Genel Başkanı seçildi.
Özal ve
Demirel'in
Cumhurbaşkanı olarak
Çankaya'ya çıktıktan sonra
Mesut Yılmaz ve
Çiller Genel Başkan oldular.
Erdal İnönü istifasını açıklayınca,
CHP'de genel başkanlar dönemi açıldı.
O halde iki kural var.
Ya genel başkanlar, ölüm, istifa veya
Çankaya'ya çıkış nedenleri ile ayrılır.
Yerine bir başkan seçilir.
Yahut partiyi yeniden iktidar yapacağı inancını örgüte verebilen ve etrafında bir manyetik alan yaratabilen partinin köklerinden gelmiş güçlü bir isim aday olur.
Kazanabilir.
DYP'de bir değişim, ancak bu ikinci olasılık halinde mümkün.
Şimdilik bu isim ya yok... Ya da gizleniyor.
Aynı sancı,
Cumhurbaşkanlığı seçimi,
FP, hatta
ANAP için bile söz konusu.
Yazara E-Posta: gcivaoglu@milliyet.com.tr